BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ

Dilimizde gelişmeyi engelleyen cümlelerden biridir. “Böyle gelmiştir böyle gidecektir” ya da “eski köye yeni adet mi getirdin”. Yenilemeyi ve gelişmeyi durduran el fren iç sesi gibi. Maalesef ki toplumsal mitimiz olmuştur bu cümleler. Seksenler dizisinde babanın “icat çıkarma” cümlesini hayatında duymayan yoktur herhalde.
Bu kodları fark edip değiştirebilme gücüne sahip olan kişi ve kurumlar inovasyonu yani değişimi yaşayabileceklerdir. Yoksa paslanıp gidecektir. Gideceğiz!
Öyle gazla çalışıyoruz ki, topçu ve popçu üzerine odaklı bir toplumsal meslek kodumuz var. Prime time’da laylaylomlar üzerinde kuluçkaya yatıyoruz.
Hele hele kamudaki istihdam mantığımız bir şekilde gir de nasıl girersen gir üzerine çalışıyor. Devlet Bakanı geçenlerde açıkladı. İş var ama çalışan yok diye.
Yani aslında defacto işsizlik oranımız sıfır.
Geçenlerde bir iş adamımız anlattı:  Almanya’da başına geleni. İş adamımız Almanya’daki dükkanını başarısızlıktan kapatmak istiyor. Çünkü zarar ediyor ve kapatmak istiyor. Resmi makamlara kapatmak istediğini söylüyor. Onlarda işyerine geliyorlar. Müsaade ederseniz defterlerinizi inceleyebilir miyiz diyorlar. (bakar mısınız müsaade ederseniz inceliğine, biz de olsa…) İnceliyorlar ve gelin siz bu dükkanı kapatmayın, siz ürünlerinizi ucuz sattığınız için zarar etmişsiniz diye akıl vererek, kapanmaması için hibe vermeyi teklif ediyorlar. Nasıl daha iyi işletebileceği konusunda yönlendiriyorlar ve onun daha fazla iş yapmasını, istihdam yaratmasını ve ekonomiye katkı sağlamasını istiyorlar. Biz de bu olayı hayal edin? Nasıl olurdu?
“Kamu pazarlama” mantığı tüm çalışanlara öğretilmeli. Bu sayede çalışanlar, vatandaşa hoşgörüyle yaklaşmayı öğrenirler. Müşteri odaklı anlayış kamuda olsa işte bizde iş geliştirme olayları daha fazla artar. Belediyeye, maliyeye, nüfus müdürlüğüne giden vatandaşa “yokuş” yapılmaz. Onu anlamaya dönük davranılır. Hani “empatik” davranış varya o öğretilirse tabii. Aklıma gelmişken etrafınızdaki insanlara sorun bakim empatiyi biliyorlar mı?
Bunu bilmeyen insanların davranışı işyeri kapanırsa kapansın banane, bana mı sordu açarken, olacaktır.
Aynı Durum Reklam Verende de Reklamcıda da
Aslında bir hastalık tüm vücuda yayılmış durumda. Böyle gelmiş böyle gider düşüncesi reklam veren ve ajanslarımızda da aynen gidiyor. Reklamı lütuf olarak gören zihniyet, zor duruma düştüğünde reklam verdiğini zannederek, reklam saçmalaması yapıyor. Olmayan parasını da saçıyor. Sonra da herkese borçlu, köşe bucak kaçmakla son bulan filmin başrol oyuncusu.

Reklam günümüzde bir zorunluluk.
Reklam vermeden işlerini büyütmeyi düşünen varsa ancak rüyasında görür. Önce bunu kabul etmek lazım.
Reklam alıp verme sürecinde de şu hataları yapmamak lazım. Reklamveren önce ajansından ne istediğini açıkça söylemeli. Buna bu meslek brief diyor. Yani sorun aslında. Çözülecek sorun demektir. Bu olmadan ajans bir şey yapamaz. Yaptığını zanneden varsa da o ajans değildir. Soytarıdır. İnanmayın dediklerine.

Ajans briefi alıp nasıl çözüm sunacağını firmaya anlatmalıdır. Hemen yaratıcı işe girip, ücretini almadan yaratıcı iş yapan ajansa da zavallı diyorum. Bu zavallıların sonu da hüsrandır. Batacaklardır. Filmin sonu bellidir. Müşteriyle anlaşmadan iş yapılır mı? Nerde görülmüştür ki böyle bir saçmalık. Otelinizde bir gece kalayım memnun olursam para vereyim. Yokya!
Yani küçük ama önemli hatalarla giderken çok yol kazası yapıyoruz. İşaret ve işaretçilere dikkat edile.
Bugünlük bu kadar…


Yazarın Diğer Yazıları