KUR’AN’LA TEFEKKÜR EDEN ZARAR ETMEZ

Üzerinde çalıştığım ve yakın zamanda piyasaya çıkacak olan ve Yazımın başlığını oluşturan kitabımın içinden siz kıymetli dostlarla bazı hususları paylaşmak arzusundayım.

Kur'an'lı Tefekkür, Kur'an'ca tefekkür, İnsanca ve irfanî tefekkür…  demektir. Konuya girmeden önce Tefekkür kavramı üzerinde durmakta fayda var.

Tefekkür Nedir?

Tefekkür, ‘düşünmek' demektir. Herhangi bir konuda derin düşünerek onun şuuruna varmaktır.

Tefekkür insana mahsus bir meziyet ve bu yüzden insanı diğer yaratıklardan ayıran en önemli özelliktir.

İslâmiyet'te düşünmek çok önemlidir. Kullar zikrin kemaline ermek istiyorlarsa, dünyada ve kâinatta sergilenen ilahi kudret tecellileri üzerine derin bir şekilde tefekkür etmelidirler.

Selim bir akıl ve kalple tefekkür eden bir Mümin için; kâinatta sergilenen ilâhî kudret kanıtlarının her biri feyz alınacak, hayret edilecek ve ibret alınacak şeylerdir.

İbret almak için bakan Müslüman, insanın yaratılış safhalarını, vücudundaki benzersiz sistemleri, çevresindeki diğer canlıları, yeryüzünü, gökyüzünü, atomun moleküllerini, Güneş Sistemini ve en minik detaydan en büyük fezaya kadar daha birçok şeyin üzerine tefekkür eder ve baktığı her şeyde Allah'ın (c.c.) kudretini görebilir.

İnsanoğlunun idrakinin sınırlarını zorlayan sonsuz yaradılış ve nimet üzerine tefekkür etmek, Allah'ın (c.c.) yarattıklarını düşünmek, sevaplarını ve günahlarını düşünmek, azaplarını ve mükâfatlarını düşünmek, akıl ile doğruyu düşünmek, tefekkürün gerekliliklerindendir.

Bir Müslüman hayatın her alanına her an tefekkür ile yaklaşmalı, tefekkür etmeyi de ona sağlayanın yine Allah (c.c.) olduğunu unutmadan şükür ile yaşamalıdır.

Tefekküre ihtiyacımız var. Hadiselere ibret nazarıyla bakıp bir sonuç çıkarması, her olayın yaratıcısının Rabbimiz olduğunu bilince, hayat tarzımız değişiyor. Bir başka bakıyoruz insanlara, olaylara, tabiata...

 

İlahi mesajların canlılığını koruduğunu, Kur'an ilkelerinin hala taze durduğu ve güncelliğini koruduğu, toplumu düzene sokmakta en etkili yöntem olduğu gerçeğini her an düşünme fırsatından uzak kalmamalıyız.

Aslında Allah'ımızın direktiflerinden dışarı çıkmanın mümkün olmadığını idrak etmeliyiz. Kur'andaki kıssalar; Nuh tufanı, Lût kavminin, homoseksüel ilişkileri sonunda yerin dibine batması, Firavun ve Firavun zihniyetlerin, insanlara zulmü sonucunda denizde boğulup sulara gark olması, Allah'ın varlık ve birliğini inkâr eden, onun idaresi altındaki dünyayı, evreni kafasına göre dizayn etmeye çalışan, "Allah dünyaya karışmasın, o, ahiret işine baksın” diyerek edepsizce, hadsizce tavır sergileyenler, dünyevi gücün her şey olduğu vehmine kapılanların akıllarını başlarına alması gerektiğini anlatır Kur'an'ımız. Yaşadığımız bu hengâme onu açık ve net olarak gösteriyor.  

 

Merhum, mağfur, İslam Şairi Mehmet Âkif Ersoy;

 "Doğrudan Kur'andan alarak ilhamı,
           Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı” diyerek bize bir yol çiziyor.

Kur'an; sakınanlar ve arınanlar için bir yol göstericidir.

Kur'an;     

 İnancı düzeltmek, ahlakı güzelleştirmek, dünya hayatını düzene koymak, ilahi irade, rıza ve düzene uygun bir dünya hayatından sonra ebedi mutluluklarını kazandırmak için gönderildi.

Kur'anın; "belhum adal” dediği; "hayvanlardan daha aşağı” duruma düşmemek, Kur'anla yaşamakla mümkündür.

Kur'anla yaşamak, aynı zamanda Kur'anla İletişim kurmaktır.  

Mümin şahsiyet; Kur'an'la iletişim içine girer. Bu, her Ramazan ayında "hatim yarışı”na girerek, el alem; "ne çok hatim yapmış, ne kadar iyi okuyor” diye iftihar vesilesi yapmakla olmaz. Kur'an'ı, yükseklere koyarak, gelin ve damatların odalarında süs olsun diye nakışlı kaplarda saklamakla şahsiyet elde edemeyiz.

Mümin; aynı zamanda ve her şeyden önce Allah'la iletişim kuran, Kur'an okudukça, Allah'la konuştuğunu bilen insandır.

Kur'an'la iletişime geçen; hurafelerden, akıl ve düşünceye aykırı davranışlardan, ilme ters tutumlardan uzak kalan, Kur'an'ca iletişimi hayat iksiri olarak gören, barışı, kardeşliği, diğer dinlerden olanlara karşı hoşgörüyü, insan sevgisini, adaleti, eşitliği, "veren el” olmayı, "bugün Allah için ne yaptın?” anlayışına ilgisiz kalamayan kimsedir.

 

Aslında Kur'an bizden, aksiyoner olmamızı, tembellikten, mıymıntılıktan, bana necilikten, beni ilgilendirmez tavırlarından, aymazlıktan, vurdumduymazlıktan, kendine Müslüman olmaktan, sadece kendi çıkarını düşünmekten… kurtulmamızı ister. Başkasının aklıyla değil, kendi aklımızı kullanmayı, başkasının düşünmesi değil kendimizin düşünmesini, başkasının inanması değil kendimizin inanmasını, şeyhlerin, hocaların, hacıların, üstadların, müftülerin, imamların… aklıyla değil, onların dedikleri değil, Kur'an'ın dediği, Allah'ın buyurduğu istikamette ve de kendi aklımızı da devreye sokarak yaşamak en doğru ve en ideal olanıdır. (03 NİSAN 2024)


Yazarın Diğer Yazıları