BAYRAMLAR ESKİMEZ

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

"Ah, nerede o eski bayramlar…” diye başlayan bir yazı yazacaktım. Yastık altında bekleyen pabuçlardan bahsedecektim. Bayram namazının ardından oturulan nefis kahvaltı sofralarını anlatacaktım. Büyüklerimizin ellerini öpüp harçlık almanın püf noktalarını paylaşacaktım.

Kafa kâğıdı iki binlerden sonraya kayıtlanan kuşaklar hevesimi kursağımda bıraktı. Şu tüketim toplumu öyle çabuk talan ediyor ki her şeyi; ne bilinmedik bayram şakası kalmış ne de bir hikâye var anlatılmamış. Bazen espriler saatler içerisinde eskiyor. Zaman hızla akıyor.

Dallarda rengârenk çiçekleri gördük. Gökyüzünün eşsiz mavisine ulaştık. Doğa yeniden canlı ve yeniden tekâmül ediyor. Hasretle beklediğimiz Şehri Ramazan'ı hüzünle uğurlarken diğer bir özlemimiz gerçekleşiyor. Maskesiz bir baharla kucaklaşabilme keyfi geliyor.

Bayram dediğimize her varlık kendi hâl diliyle sevincini anlatıyor. Kuşlar en güzel seslerini kuşanıyor, ağaçlar en güzel meyvelerini hazırlıyor. Şişko dünya, yine kendince giyiniyor tüm umutları. Eskiden bayramlara "ziynet günü” denmesinin sebebi bu olsa gerek.

Hz. Musa'nın firavunun sihirbazlarıyla buluşma günü de böyledir (Taha-59).Ziynet gününün kuşluk vaktine planlanan bir düello! Demek ki binlerce senedir bayramlar var. İnsanların takıp takıştırdığı ve toplumun sevinçle kucaklaştığı bu bayramların anılma şekli de mânidar.

Şimdi sevdiklerinizle kucaklaşmak daha pratik hale geldi. Bir sanal yazışma grubu kuruyorsunuz, üyeler gönlünden kopan sözleri ve resimleri paylaşıyor. Toplasanız yarım saatlik yazışma, sonra gençler çevrimiçi oyun başına, ebeveynler malum dedikodu sofrasına oturuyor.

Bazen insanlara diyorum ki: "Gelin, sizinle oturup güzelce hâlleşelim…” hemen bin pişman oluyorum ardından. Hâlden anlamayanla neyini paylaşacaksın? Zaten teselli cevabı da hemen geliyor: "Merak ettiğimiz şeyleri gugıl yapıyoruz biz, şimdi yormayalım sizi üstat!”

Bayramlık alışverişine de gidilmiyor. Sanal mağazalar, zaten önceden o işi bitirmiş oluyorlar. Ortalıkta ben gibi birkaç aylak adamdan başka kimse gezmiyor. Telefonuma erkenden mesaj geliyor, tereyağlı baklava fotoğrafı! Üşenmeden bir fincan kahve resmi atıyorum cevaben.

Çoğumuz tatile eklenecek günleri hesap ediyoruz. Yoğun tempolu ve bol stresli çalışma hayatına bir es verme derdindeyiz. Kimseye anlatacak bir hikâyemiz yok. Oysa her hayat ayrı bir ibretlik senaryoya sahiptir. Başka filmleri izleyecek hevesimiz yok. Tatil işte!

Evet, bayramlar değil eskiyen! Bizler yaş aldıkça kültür unsurlarımızı yitiriyoruz. Bayramlar da her yeni nesile aktarılırken biraz daha deforme oluyor. Coşkusunu ve heyecanını yitiren aslında bayramlar değil, insanlar... Zamanın suçu yok, aslında toplumlar değişiyor.

Bize bu cümbüşü güzelce izlemek kalıyor. Kendimize dersler çıkartmak, yaşaması elzem olan değerlerimiz için mücadele etmek gerekiyor. Sevgi, hamd ve şükürlerle karşılamak istiyoruz bayramı. İyiye ve güzele çevrilmiş rotaların güvenli limanlara sağ salim varmasını diliyoruz.

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları