GÜÇ SARHOŞLUĞU

 

 

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

Sizlere Ömer Seyfettin'den harika bir öykü kesitiyle merhaba demek istedim. Bu güzel eser İfham Gazetesin'de 1919 yılında yayınlanmış. Kaynakları özellikle belirtmem bir dua aslında. Kim bilir yüz sene sonra ağzı dualı bir nuhtorunu da bizi anar belki…

 

"Ling-Yu gayet akıllı, gayet ihtiyar bir imparatordu. O kadar ilerlemeyi severdi ki halkın geçmiş ile hiçbir alakası kalmamasını temin için bütün Çin'in eski kitaplarını, eski kütüphanelerini yaktırmıştı. Çinliler adeta onun tanrılığına bile inanır gibi oluyorlardı. Derlerdi ki: "Ling-Yu, Dünyada Allah'ın dehasından bir örnektir." İmparatorun altın devri; rüyasız, yorgun bir uyku gibi geçiyordu. Bir gün huzuruna bir soylu girdi. Secdeye kapandı.

 

- Efendimiz, baş müneccim geldi ve mutlaka size bir şey arz etmek istiyor, dedi.

 

İmparator Ling-Yu, dehası sayesinde gelecekte ne olacağını bilirdi. Derdi ki: "Sebepleri doğru görebilenin sonuçtan şüphesi kalmaz." Onun için baş müneccimden daima kendi tahminlerini dinlerdi. Şimdiye kadar o, hiç böyle habersiz gelip bir şey söylememişti:

 

- Tuhaf, diye başını salladı, acaba müneccim ne söyleyecek?” sorusuyla devam ediyor…

 

Bazılarınız anımsadı sanırım. Hikâyede yağacak bir yağmurdan ve onun suyundan içen her insanın delireceğinden bahsediliyor. İmparator tedbir alıp yağmur gelmeden önce tüm kuyuları, sarnıçları doldurtuyor. Sonra bardaktan boşanırcasına iniyor rahmet ve her içen çıldırıyor. Uğursuz yağmur günlerce sürüyor ve saray erkanından başka akıllı kalmıyor memlekette. Nihayetinde imparator Yu bilge bir emir veriyor: "Herkesin içtiği sudan hemen içiniz! Herkes çıldırmış olduktan sonra birkaç kişinin aklına lüzum yoktur.” (Aklın, kalbin hükmüne giremeden yitmesi)

 

Peki, bu hikayeyle güç sarhoşluğunun ne ilgisi var? Aslında, bir insanın başına gelebilecek en vahim, en derin belalardan birisi; gücün hiç bitmeyeceğini düşünmek ve onunla dilediği her şeyi yapmaya hakkı olduğuna inanmak olsa gerek. Malumunuz, inanmak dünyanın aşktan sonra gelen en güçlü içsel dinamiğidir. Bu illete yakalanan kişideki "kudret zehri” ona sarhoşluk vererek aklını tamamen devre dışı bırakır. Bahsettiğimiz yağmur suyundan içen insanlarda itaat ederler. Modern isimli yeni firavunlar ve fark etmeden boyun eğen halkın durumu budur denebilir.

 

Kendi sanal evrenlerimizde hüküm sürerken mutlu oluyoruz. Bizi metaverse uçurumuna kakalayan zaaflarımızdan habersizce ‘e-gamer' ya da sosyal medya yayıncısı oluyoruz. Elbette bu muhteşem başarılarımızın (!) ufak tefek bedelleri yansıyor. Eskiler yerinde kullandığı deyimle: "Kendi paranla rezil olmak!” Sanırım, ödediğimiz paralar aynı zamanda en küçük bedeller…

 

"Hepsini anladık da bize düşen nedir?” diye sorulduğunu hissediyorum. Aslında bunu gerçekten çözmek isteyen kaç kişi kaldı bilmiyorum. Sizlere iki basit soru yazayım, cevaplarında gizlenmiş cevapları bulun. Başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere yaşanılan ağır ve travmatik sorunlar bize ne kadar hasar verdi? Sahi bir "biz” vardı di mi? Korkarım rahmetlinin öyküsündeki gibi feci bir sağanak hatta bir bombardıman da bizi çıldırtıyor yıllardır!

 

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları