HOMO HOMİNİ LUPUS

 

 

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

Keşke o adam ben olsaydım. Keşke senin istediğin kişi olsaydım. Bana değer verdiğini anladığım üç vazgeçilmezine ben sahip olsaydım; karşılıklı sevgi, saygı ve güven… Şimdi ağlamak için ne sabahçı kahveleri var ne de sığınacak müşfik bir omuz… Kendimle baş başayım ve anlıyorum ki kendimin en büyük düşmanıyım. Keşke olduğum gibi olmasaydım…

 

Bazen, sorun kim gibi veya ne gibi olduğunuzdadır. Kendimizi tanımaya başladığımız ilk anlardan itibaren bunu sorarız. "İyi de ben anımsamıyorum…” diyenleriniz çıkacaktır. Aslında "ben” bilinci ana rahmindeki 120. gün itibarıyla oluşmaya başlar. Büluğ çağına (adolesan) girmemizle beraberse artık büyük oranda bir cevap vermiş oluruz. Elbette bunlar genele göre yapılan tespitler. Evrensel bir sorudur: "Ben kimim?” ve bulunmayan cevap daima kendi içimizdedir!

 

Oysa güneşle hiç tanışmayan köstebekler gibi kör doğarız kendimize. Kozanın içindeyken bilir mi kurtçuklar gelecekte alımlı bir kelebek olacaklarını? Her külden "Anka” doğar mı?

 

Ebeveynlerimiz, aile fertleri ve yakınlarımız bu soru için uygun kalıpları belirlemişlerdir. Sosyal kabul görmek adına ben de taklit yoluyla onlardan "birisi” olmaya başlar. Ne kadar başarılıysak o oranda uyum sağlayabiliriz. Bebeklik ve çocukluk çağlarında bu kolaydır.

 

Ergenlikle birlikte yol ayrımları başlar. Hakk Tekaddes bir kez yarattığını yeniden yaratmaz. Yani cümle mahlukat eşsizdir! Bunun bilincine varabilmek başlı başına bir mücadele gerektirir. Toplum ve kuralları (normlar) bizleri acımasızca şekillendirirken bunu genelde fark etmeyiz.

 

Devraldığımız genetik miras ve ergenlik öncesi travmalar "kişilik” oluşumunda çok önemli bir yer tutarlar. Bebekken tanıştığımız ben haz odaklıdır. Yani kişi ne mutlu edecekse sürekli ona yönelir. Eğer imkânı olsa insanın, hiç fedakârlık etmeden dünyaları yutabilir ve doymaz!

 

Jean-Paul Sartre'nin unutulmaz tiyatro oyunu "Huis Clos (Kapalı Oturum)” tam olarak bu konuyu işliyor. Üç farklı kişiyi kapısı olmayan bir odaya hapsediyorlar. Özgür irademizle kendimiz olmak çabamız ve sonuçları aynı zamanda hayat hikayemizdir. Geçenlerde tanıştığım sevimli bir temizlik görevlisinin dediği gibi: "Beni yaz abi, benim hayatım roman.” Eserin temel olarak savunduğu acı gerçek ise gayet net: "Cehennem diğer insanlardır!”

 

Şimdi, akşam vakti yavaş yavaş çıkarken düşünüyorum da insan insanın cenneti de olabilir. Bizler birbirimizle sınanmadan sonucu öğrenemeyeceğiz. Sonuç tebliğ edildiğinde itiraz edemeyeceğiz. Yani "insan insanın kurdudur.” Diye yazarken pek de yeni bir icat yapmamış üstat. Bizler bunları zaten biliyorduk ve çoktandır inatla inkâr ediyorduk zaten…

 

Yazımızın başlığı Thomas Hobbes'tan alıntıdır. Hobbes, günümüzden yaklaşık 370 sene öncesinde kaleme aldığı "Leviathan” adlı eserinde şöyle diyor: "Doğal haliyle insan tek başına, vahşi, mutlu ve iyidir. Modern insansa aksine, mutsuz ve ahlaksızdır. Bozulmuş ve iyiliğini yitirmiştir.”

 

İnşallah birbirimizin düşmanı değil, birbirimize cennet müjdecisi olabiliriz!

 

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları