KELEBEĞİN CENNETİ

 

 

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

Bu sabah bir parkta oturdum. Yeşilin sarıya dönüşmesini büyük bir keyifle izliyordum. Sonra tekrar beyaza dönecek ardından yine rengârenk olacaktı doğa. Bu ilahi döngü ne kadar hızlı gerçekleşirse bizler de o kadar az idrak edecektik dönüşümü. Hacı dedem mevsimleri çoktandır birbirine karıştırmıştı. Oysa bir kelebek kaç mevsim yaşar ki?

 

Kelebek için her bahar hem ilktir hem de son… Kozasından tek başına çıkar. Uykusunu tek başına uyur. Hayatı boyunca yalnızdır. Dışarıdan bakanlar üçlü beşli gruplar halinde görürler. Nitekim arılar veya karıncalar gibi kolonize (çoklu) yaşamlar da böyledir. Oysa hepsi yalnız bir mücadele içerisindedirler. Belki ortak amaç için ama yalnız…

 

Acaba kelebek uyur mu, aldatır mı, karar alır mı? Ne yaşarsa umudunu yitirir, ne olursa hava yaşam dolar? Kelebekler ne denli güzel olduklarının farkında mıdırlar? Yoksa gül misali onun sevgisinden paramparça olmuş bülbülden habersiz midirler? Sahi dostlar, bize kısacık gelen ömürleri boyunca ne hissederler? Bunu onlardan dinlemek isterdim ancak biliyorsunuzdur, kelebeklerin ağızları yok! İki minik hortum yardımıyla besleniyorlar.

 

Hemen hepimizin hayranlık duyduğu kelebekler tırtıllarını karıncalara bırakıyorlar. Onlar da büyürlerken bu karıncaların larvalarını yiyorlar. Hatta erişkin kelebekler bile karıncalardan çalmaktan vazgeçmiyorlar. Tabiatta ne kadar güzelse o kadar tehlikeli diye bir kural var. Biz o muhteşem renklerin havayla dansındaki estetiği görüyoruz. Karınca katliamından haberimiz yok. Mağrur kelebeğin cenneti, zavallı karıncanın laneti…

 

Sonuçta bir tek gerçek var: Yalnızlık! Sürülerle gezseler, oğullar yapsalar, kendilerince grup olup âleme meydan okusalar da durum değişmez. Her varlık kendi ömrüne yalnız doğar ve daima yalnız ölür. Arada kalan zaman dilimi ise kendi cennetini inşa etmek için oldukça kısa kalır. Bu arada, kelebekler cenneti diye bir yer sanırım yok!

 

Yazıya başlarken oturduğum parkı anlatacaktım. Elele tutuşan sevimli çiftleri, düğün hatırası çektirmek için dünya para vermiş garibanları anlatacaktım. Farklı kültürlerden insanların usta bir oyunla nasıl "insan” olma amacının dışına taştıklarını söyleyecektim. Güçlü yatırımcıların doğru yönlendirmelerle topluma nasıl destek olabileceklerini yazacaktım. İletişimsiz hayatın çekilmez olduğunu paylaşacaktım. Ah, o kelebek yok mu…

 

Olmayan cennetini bulamayasın yalnız kelebek!

 

Besin zincirinin en altlarında yer alan bu ibretlik canlı, nerelere taşıdı fikirlerimi! Amiyane tabirle beni benden aldı, beynim yandı! Yalnızlığa övgü de sökmüyor, sövgü de… Tarih boyu sosyal genlerimizce taşınan nice acılar var. Mutluluğu çarçabuk unutuyoruz. Kalbimizi ısıtan anlar hafızamızda ne denli az yer kaplıyor. Sonuçta ben anımsatma görevimi yapayım, gerisi hepimizin kendi sınavı: Yalnız doğup yalnız öleceğiz!

 

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları