Kıyamet Öncesi Zamlı Hayat

Ne iştir anlamak mümkün değil, bir kıyamet kopacak lafıdır hatta korkusudur gidiyor bu söze hiç ama hiç inanmayanlar dahi 21 Aralık tarihi yaklaştıkça dışarıya belli etmeseler de kuşkulanmaya acaba mı inancımız bu değil ama olur mu olur demeye başladılar. Çok değil bugün ayın 20' si yarın ise 21' i yani maya takvimine göre 21 tarihine inanmasak da, kuşkulanmaya başladığımız, olur mu olur dediğimiz dünyanın sözde sonu veya yeniden bir başlangıcı.
Bir önceki yazımda da kısaca değinmiştim bu mayaların toplumu veya kabilesi her neyse geçmişi 5 bin yıl öncesine dayanıyor ve tarihe isimlerini yazdıracak maya takvimi gibi benzeri alanlarda önemli izler bırakmışlar. Mayalar halen Amerika kıtasında yaşamaktadırlar ve takvimlerine göre bizim inancımız dışında olan ayın 21'inde yani yarın kıyamet kopacak veya diğer bir inanca göre tam tersine dünyada her şey değişecek veya diğer bir ifadeyle bir değişim yaşanacak, yaşamın her alanında yeni başlangıca şahit olacağız.
İnancımız kesinlikle bu değil, bütün bunları sadece Allah bilir, alametleri ortaya çıktıktan sonra Allah ne zaman takdir ederse işte o zaman dünyanın sonunu getiren kıyametle karşılaşırız bu kesin ancak bu günlerde maya takvimine göre dünyayı ayağa kaldıran kıyametin alametlerini görüyor. Diğer ülkelerle birlikte küçük kıyamet de olsa kıyameti zaten yaşıyoruz.
Şu Avrupa'nın haline bir bakın, nerede o eski Avrupa nerede şimdiki Avrupa, bir zamanlar dünyanın işçisini çağıran Almanya şimdi kendi vatandaşına iş veremiyor, şu sözde Avrupalı Yunanistan'a bakın neredeyse kuruşa muhtaç hale geldi halkı her gün sokaklarda, şu bir zamanlar safahat içindeki şa, şalı
Orta doğuya bakın demokrasi derken, Arap baharı derken perişan oldular. Uzak değil daha birkaç yıl önce merak içinde görmeye, gezmeye gittiğimiz Suriye'ye bir bakın, ne yazık ki asırlardır aynı havayı soluyanlar şimdi birbirlerini öldürüyorlar.
Dünyada daha bilmediğimiz, görmediğimiz, duymadığımız hangi kötü olaylar yaşanıyor bütün bunlar bir kıyamet görüntüsü değil mi?
Bizim ülkemize gelince bu gün haberleri izledim başlık şuydu cepler yanıyor sobalar ısınıyor yani düne geçmişe dönüyoruz, zamlar insanların cebini yakmaya başladı ki seneler önce terk ettiğimiz, attığımız sattığımız veya depolara kaldırdığımız sobaları vatandaşlar yeniden kurmaya başlamışlar sebepleri ise doğalgaza para yetişmiyor ve tekrar zam geleceği korkusu.
Çağın modern yakıtı doğal gazdan vazgeçmek mümkün değil, neresinden bakarsanız bakın doğal gazın giderleri diğerlerinden daha uygun gelir ancak masrafına rağmen ısınamamak değişik bir psikoloji ruh hali yaratıyor. Daha ilk ayda kar yok, buz yok, en düşük ayarda yakıyorsun. Gelen fatura en az 2 yüz TL henüz elimiz ısınmadı, ısınalım diye açarsan ayda kesinlikle 4 yüz 450 TL, pekiyi aylık gelir nedir 6 yüz 7 yüz TL, öyleyse haydi sobaya. Malum tabiriyle çalı, çırpı atar ilk yakışta hiç olmazsa sırtını ısıtır çayı kaynatırsın.
Bittimi Hayır bitmedi, hayatın olmazsa olmazı, vazgeçilmezi, yakacak gaz ve diğer yakacaklardan daha önemli bir yakıt elektrik, elektrik modern çağın en modern ve en önemli yakıtı, kullanmadığımız alan yok sayılır, faturaları ise doğal olarak yazın bir başka kışın daha başka, her yerde her şeyde elektriği kullanıyoruz, günümüzde kullanmak mecburiyetindeyiz.
Isınmada, çamaşırda, bulaşık da, aydınlanmada, ısıtanı çalıştırmada, TV de, radyoda, buzdolabında ve yemek pişirmede, daha nerelerde, nerelerde hayatımızın her alanında ve her anında çağımızda olmazsa perişanız dediğimiz mecburi yakıtımız. Bu duruma göre en çok faturasından şikâyetçi olduğumuz yakıt doğal gaz ve elektrik ama yaksa da kavursa da vazgeçilmezimiz ancak bunlar gelirimize göre maalesef belimizi büküyor.
Neticede hesap edecek olursak aynı masrafı sobalı hayatta da yapıyoruz farkında değiliz. Doğalgazın yerine ev müsaitse, baca varsa sobayı kurar kendimizi avuturuz ama elektrik yoksa Allah muhafaza ne yaparız işte o zaman perişanız, onun yerine koyacak hiçbir şey yok ve hayat tamamen durur, işte o gün küçük kıyamet koptu sayılır. Doğrudur yaşamımızın olmazsa olmazıdır, en çok şikâyet ettiğimiz şeydir ama durum ne olursa olsun mecburen katlanıyoruz.
Mecburuz diye zorla katlanmak nereye kadar, bırakın çarşı pazarı, yiyecek giyeceği, şayet gelirimiz bu gideri karşılamıyorsa işte sosyal olayların patlama noktası burası, halkımızın bütününde olmasa da çok geniş bir kesiminde ekonomik nedenler aile içi şiddete, cinayetlere sebep oluyor. Şu İntiharların, sosyal patlamaların temellerinde belli bir kesimde de olsa ekonomik yokluklar yatıyor.
Hükümetimizin yetkilileri haklıdırlar, dünya şartlarına uyarak nasıl alıyorlarsa öyle satacaklar devleti ayakta tutacaklar buna söylenecek hiçbir şey yok. Ancak sosyal devlet anlayışıyla ve yasal olarak bazı kesime verilen hizmeti elektrik ve doğal gazı yoğun kullanan vatandaşına da veremez mi? Devlet halkı adına belli bir zaman diliminde de olsa bu 2 kalemde fedakârlık yapamaz mı?
Yüce tanrı inandığımız büyük ve gerçek kıyamettin ağırlığından korusun temennisiyle sağlıklı ve hoşça kalın   


Yazarın Diğer Yazıları