Patates-Fasulye-Nohut Derken

Daha neler göreceğiz neler, yıllar su gibi akıp geçiyor, dünyanın şartları değişiyor bu değişime mecburen ayak uydurmaya çalışan bizlerin yaşam şartları da değişiyor, yeni dünya şartlarıyla donatılmış teknoloji bizleri öylesine sürüklüyor ki adeta başımız dönüyor, ayak uyduramayan fırtınanın önünde savruluyor, eski şartlar ve bildiğim anlayışla yaşarım derse bu asla mümkün değil inatlaşırsa bitiyor.                                  

Patates, fasulye, nohut bunlar dünde bu günde sofralarımızın olmazsa olmazı ve yarında öyle olacak ancak modern dünyanın şartlarına uyarak değişmek mecburiyetinde kalan bizler gibi  onlarda değişti, onlarda kendilerini bu modern dünya şartlarına uyumlu duruma getirdiler ki yaşayabilsinler, fırtınaların önünde savurulmasınlar, şu nimetlerimizin dününe bir bakın birde bu gününe, nasılda kendilerini güne uyumlu hale getiriveriyorlar.

Şaşırmamak elde değil, hani daima söylerdik ya, kuru fasulye gariban yemeği, fakir sofrasının zengin tabağı diye, bakın değerli okuyucularım ellili yıllardan bahsedeceğim, rahmet, hasretle andığım, yokluğunu daima hissettiğim babacığımın mesleği lokantacılıktı, gerçek bir ustaydı ve o yıllar bulunduğu ilçede faaliyet gösteren bir lokantası vardı, tabi ki küçüktüm ama çok iyi hatırlıyorum o zamanlar her yemeğin ayrı bir müşterisi vardı.

Mesela kapıdan giren bir müşteri tanıdık ve zenginse garson ve patron tarafından tas kebabı müşterisi geldi diye karşılanır, daha çok iltifat edilirdi  çünkü (et yemeği) tas kebabı o günlerin en popüler ve pahalı yemeğiydi ve tahmin edeceğiniz gibi zengin müşterinin masasına günün garnitürleri verilirdi. Gerçekten o yokluk ve varlık arasında gidip gelinen günlerde lokantanın en pahalı yemeği tas kebabı yiyebilecek insanlarımız maalesef parmakla gösterilirdi, sadece lokantalarda değil alışverişlerin tümünde durumun böyle olduğunu o günleri yaşayanlar çok iyi hatırlayacaktır.

Aslında tas kebabının karşısında rekabet yapan ama o günlerin fakir yemeği olan kuru fasulye vardı ki, yine lokantalarda kapıdan girene tanınıyorsa veya kıyafetine bakılarak, kuru fasulye müşterisi geldi diyerek karşılanırdı. Gerçek den zor günlerdi ve lokantalarda yemek yemek her kişinin eski tabiriyle harcı değildi, bırakınız lokantalara giderek yemek yemeyi, köyden şehire pazara gelenler yanlarında azıklarını getirirler veya orta halli ekonomi sahipleri ise o günlerin tatlıcıların da daha elverişli, ucuz olan tahinle karıştırılmış köpük helva ve ekmeklerle karınlar doyurulurdu.

Patates yemeklerimiz olduğu gibi, kış günlerimizin kuzine sobalarının fırınında yemek sonrası veya gece aperitif yiyeceğimizdi çünkü ucuzdu, evlerimizde bolca bulunurdu, netice itibariyle o güzelim kuru fasulyesi ve fırınlardan çıkarıp soyarak, tuzlayarak iştahla yediğimiz gecelerin aperitifinin fiyatlarına bir bakınız, nerede o fakirin yemeği kuru, nerede o patates, şimdi ne tatları, ne tuzları, nede eski fiyatları kaldı. Yukarıda dedim ya, onlarda modern dünyamızın en modern yiyeceği haline geldiler yani bu teknoloji dünyasında onlarda değişime uğradılar artık onlarda zengin sofralarının tabaklarındalar.

Daha ileri bir şeyler söylenir ki ne kadar gerçek veya yalan bilmiyorum, o tarihlerde veya biraz daha önceleri köylerden şehirlere gelen fakir fukara vatandaşlarımızın yanlarında getirdikleri yufka ekmeklerini fırın ekmeklerinin yani o günlerin tabiriyle şehir ekmeğinin içine sıktıkları söylenir ancak bu gerçek değil belki de o günlerin garibanlığını anlatırdı, bu can sıkıcı siyaset gündeminden çıkıp biraz nostalji yapalım dedim sağlıklı ve hoşça kalın. 

 

 

 


Yazarın Diğer Yazıları