DOLAR
42,50
EURO
49,29
STERLİN
56,38
GRAM
5.849,67
ÇEYREK
9.622,06
YARIM ALTIN
19.177,84
CUMHURİYET ALTINI
38.176,02

Sorun büyük, çözümü zor. Teşhis doğru, tedavi yanlış.

Günün birinde Türkiye'nin nüfusunu nasıl artıracağımızı yazıp çizeceğimiz veya bu konuya kafa yoracağımız hiç aklımıza gelmezdi. Zira nüfusun artmaması için ‘nüfus planlaması kampanyalarının devlet politikası haline getirildiği yakın bir geçmişten geliyoruz. Türkiye'nin nüfusu 60 milyonu bulduktan sonra yaklaşık her yıl 1 milyon civarında artarak 80 milyonun üzerine çıktı. Ne olduysa pandemide oldu. "Pandemiden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”  diyorlardı, inanmamıştık. Doğruymuş. 

COVID'in laboratuvar ortamında oluşturulmuş bir virüs olduğu yönünde çok kuvvetli deliller var. COVID belasını dünyanın başına saranların dünya nüfus artışını engellemeye dönük emelleri bulunduğu yönündeki komplo teorilerinin doğru çıkma ihtimali giderek yükseliyor. 

TÜİK verilerine göre Türkiye'nin nüfusu yılın ilk  9 ayında yaklaşık 300 bin civarında atttı. Aynı oranda devam etmesi halinde ülkemiz nüfusunun 2025 yılında yaklaşık 400 bin civarında artması bekleniyor. Bundan 5-6 yıl öncesine  kadar nüfus artışı 1 milyon–1 milyon 200 bin bandındayken 400 bin civarına gerilemenin nedenleri çok yönlü olarak araştırılmalı. İşi gücü bırakıp bu meseleyi irdelememiz gerekiyor. Çünkü bu sorun beka meselesi. Nüfusumuz 2019 yıllında  1 milyon 150 bin artarken ertesi yıl artış miktarı 450 bine gerilemiş. Ve sonrasındaki artışlar da aşağı yukarı bu miktarda. Özetle Türkiye'de nüfus artış miktarı 5 yıl öncesine oranla üçte iki oranında azalmış.

Şimdi sormamız gereken soru şu: Nüfus artış miktarı bıçakla kesilircesine nasıl oldu da bir anda düştü? Tek suçlu COVİD mi? 

Öğrenim süresinin uzunluğu, insanların çoğunun artık şehirlerde yaşıyor olması, şehirlerde çocuk büyütmenin zorlukları, kadınların iş dünyasında daha fazla yer alması, büyükbaba-büyükannesiz yuvalar, dini ve ahlaki erozyon, maddi sorunlar, düğün-dernek adet ve geleneklerimizin ağırlığı, her geçen gün abartılarak   o adetlere saçma sapan yenilerinin eklenmesi ve daha birçok gerekçe... Her gün herkes bu ve benzeri konularla ilgili birçok şey konuşuyor, yazıyor. Ama sıra bu teşhisin tedavi boyutuna geldiğinde kimse elini taşın altına koymuyor.

Avrupa'nın bundan 30-40 yıl önce başlattığı "çocuk başına para” uygulaması kendilerine bir fayda sağlamamıştı. Bunu bildiğimiz halde biz de aynı yöntemi deniyoruz. Bizde de sonuç vereceğini sanmıyorum. 

Eskiden geleneksel aile yapısından çekirdek aileye dönüşelim propagandaları yapılıyordu bu ülkede. Şimdi çekirdek aileye razıyız; ortada çekirdek de kalmayacak gibi. Evrensel kültürden kaynaklı (özellikle sanal medya) erozyonun oluşturduğu sebepler nedeniyle insanlar artık aile olmaktan kaçıyor. Avrupa'da resmi nikah yapmadan kadın ve erkeklerin birlikte yaşama alışkanlığı yaygınlaştı. Günümüzde "çocuk sayısını nasıl artırırız?” tartışmaları yaparken yarın "neslimizi nasıl koruruz” tartışmaları yapmaktan korkarım. Zira bu tür hastalıklar önce batıda başlıyor sonra ilk bize bulaşıyor. Maazallah. 

2025 yılı "Aile Yılı.” Aile yılında sadece aileyi konuşuyoruz ama aileyi nasıl daha sağlam hale getireceğimizi bilmiyoruz. Ya tıpkı Avrupa gibi küresel aklın esiri olacak, aile yapımız, toplum yapımız, millet yapımız yok olup gidecek ya da titreyip kendimize geleceğiz. Özümüzü yakalayacak ve Peygamber Efendimizin "Evleniniz, çoğalınız. Zira ben ahirette sizin çokluğunuzla övüneceğim.” hadisini kendimize rehber edineceğiz.

Formül de, çare de, ilaç da bu.

Yazarın Diğer Yazıları