DOLAR
39,69
EURO
45,99
STERLİN
54,12
GRAM
4.264,46
ÇEYREK
7.004,45
YARIM ALTIN
14.009,89
CUMHURİYET ALTINI
27.889,65

ODTÜ Diploması

Senatör Frecman, mevkidaşlarının aksine mevkiinin öbür tamamlayıcısı, doğal bir kabul görürlülük, rahatlatıcı bir ahlak platformu olan evliliği tercih etmemiş, aşık olmayı yeğlemişti. Ve Frecman yine beklenilenin aksine bir asilzâde nazendesine değil, bir fahişeye aşık olmuştu. Artık onu hayatına taşımaya karar verdiğinde onu ciddi bir şekilde eğitir bir hale gelmişti. Bu son derece yorucu bir süreçti.
Ve bir gün…
Senatör bir vilayet başkanının davetlisiydi. Bütün risklere rağmen sevdiceğini, biriciğini artık teşhir edeceği bir fırsattı bu. Heyecanlıydı. Bütünüyle hayasız, rotasız ve güdümsüz bir ruhun bedenine sahip olmasına rağmen genç bayan; hiç olmadığı kadar asil ve zarif görünüyordu. Bu senatörü rahatlatmıştı fakat yine de tedirgindi.
Ve o büyük an…
Büyüleyici bir güzellik… Bütün bir salon bu güzelliğe teslim olmuştu. Uzun bir boy, sarı lapiska saçlar, insanı kendi okyanusuna çeken mavi gözler, bembeyaz bir ten ve bünyesindeki bütün ucuzluğa ve bayağılığa inat, vurucu bir zerafet süzülmesi… Başkan dahil bütün salon Frecman’ın hedefi 12’den vurduğundan emindi. Başkan tüm nezaketiyle eğilerek genç bayanın elini öptü. Genç bayan muhteşem bir tebessümle selamlayarak bu nezakete karşılık verdi. Çünkü bildiği en iyi şey olabildiğince susarak gizemini korumaktı. Senatör rahatlamıştı. Her şey yolundaydı, ta ki… Genç bayan neredeyse yaşlanmış iki işadamının birbirlerine cinsel kaçamaklarını anlatmalarını duyana kadar. İçkinin tesiriyle de yeterince bîedep bir diyalogdu bu. Aslında kısık sesliydiler, fakat genç bayan tam arkalarında duruyordu. Ve tam da onun branşında cirit atıyorlardı. Hoşuna giden bir bölümde korkunç, yırtık bir kahkaha attı. Yaklaşık bir saat önceki hayranlık odaklanması şimdi büyük bir şokla aynıyla tekrarlıyordu. Fakat kadın bu kez bu odaklanmanın farkında değildi ve aslına saniyeler içinde dönmüştü. Facia şimdi başlıyordu ve genç kadın ani bir hareketle adamı taciz ederken bir taraftan salya salya akan öldürücü cümleleri akıyordu ağzından. “Bence hala umut var bebeğim, neden bana gelmiyorsun, senin doktorun benim…” ardından yırtık kahkahalar. Gerçekten bir fahişenin kahkahası fahişece oluyordu. Şu ana kadar böyle gülmemiş olan salondaki kadınlar bunu hayretle gözlemliyorlardı. Senatör beyninden vurulmuş gibiydi. Bir müddet öyle kaldı, salondakiler gibi… Uğruna hayatını ayaklar altına aldığı, taptığı ucuz kadınını izliyordu. Ucuz kadın… Evet onun ucuzluğunu ilk defa şimdi görüyordu. Bunu ona korkunç bir şamarla hissettiren bunca zaman verdiği emeklerinin yerle bir oluşuydu aslında. Bu farkındalık, hayranlığı kanından hızla tasfiye etmiş ve aynı hızla damarlarını öfkeyle doldurmuştu. Fakat bağırmaya niyeti yoktu. Zaten ne değişirdi ki. Kadına yaklaştı, kinin, öfkenin ötesinde; onu bitirdiğinin vurgusundaki bakışları öldürücüydü. Ve kadın da bu bakışlardaki cesedini çok net görmüştü. Ölüm sessizliğindeki salonda senatörden tek bir cümle yükseldi semalara. “Ne yapsam olmuyor değil mi?”
Genç kadın sessizdi öylece senatöre bakıyordu. Yeniden bir ölüm sessizliği. Genç kadın bu dakikalarda giderek durağanlaşıyordu sanki. Muhtemelen bu cümleyi tam anlamak hevesiyle ikinci kez beynine havale ettiğinde bir şimşek çakıyordu tırnak uçlarına kadar yandığı… Bu korkunç söz pas tutmuş algısını sarsmıştı tümüyle. Batak olan şey aslında kendisini deli gibi kıskanan kadınların da istediği şey değil miydi? Oysa onlardan tek farkı daha cesur oluşuydu. Ve aslında zaten bütün kadınlar birer fahişe değil miydi… Yıllarca algısı ona bunu fısıldamıştı. Fakat şimdi karışsındaki aynada bütün çirkinliğiyle gerçek bir fahişeyi gösteriyordu algısı ona…


Senatör gayet sakin, çıkış kapısına ilerlerken birden geriye döndü. Narin elleriyle sıkıca kavradığı elbisesini hışımla yukarı çeken biri… Kaderinin aslında onu buna sevketmediği halde, en çok ruhunun fahişe oluşuna, isyanla topuklarını vuruyordu hışımla. Evet senatör bir kadının hızla pencereye koştuğunu algılamaya çalışırken birden yüreğinde bir delik açıldı. Gözleri kadının başıyla buluştuğunda ucuz kadınının mavi gözlerinin altına simsiyah inen gözyaşlarını fark etti. Bir refleksle yüreği yırtılırcasına bağırdı biriciğine. “Hayır” Ve saniyeler içinde genç kadın aşağıya salmıştı kendini.
Tabii ki hayır bir fahişe asla böyle davranmaz. Sadece sonunun böyle bitmesi çok daha dram dehası olurdu. Bir fahişe şayet bir kader fırtınasında buna savrulmamışsa kendini bu fotoğrafta diğerlerinin gördüğü gibi çirkin görür. Fakat ruhen fahişe olmak, ölünceye kadar aslıyla kaim olmak demek. Ve iflah olmaz fıtrat ne yaparsanız yapın, ortamını bulduğu anda mükerrer zuhur edecektir. Bu durumda ikinci şıktaki kadınımız daha da cüretkar ve tahrikkâr bakışlarını senatörden ayırmadan hemen o anda yanından geçen garsondan içki bardağını aldı ve serçe parmağını içine bandırıp tahrikkâr, ağzında gezdirmeye başladı. İşte bu gerçek bir fahişenin tavrıydı.


Bana göre gezici zihniyeti ve onun akademik merkezi ODTÜ de bu fahişe de olduğu gibi ne yaparsanız yapın kötü fıtratından kendini alıkoyamamaktadır. Fırsatını bulduğu anda bozgunluk çıkaran ve fitneden beslenen bu militan yuvası derhal ya hijyenik bir tavsiyeyle arındırılmalı, olmuyorsa “yaftalanmalıdır”. Bir fahişeyi sosyal haklarından alıkoyma hakkına sahip olamazsınız. Kuyruğa girer, faturalarını öder, vergi verir, alışveriş yapar ve zaten kimsenin de buna tepkisi yoktur. Fakat asıl mesele bu kadın “mahalle baskısı” muhakemesinde aforoz edilmiştir ve ezeli bir “redd-i cemiyet” pozisyonuna sevkedilmiştir. Buna göre ODTÜ diploması da iş dünyasında özellikle vatansever patronların bu diplomaya sahip olmaları “redd-i cemiyetle” tecrid etmeleri gerekir. Bence her vatanını seven girişimci bunu yapabilir. Ve hiç de zor değil…
ODTÜ zihniyetinin başörtülü öğrencilere yaptığı çirkefliği gördükten sonra siz de tahmin edersiniz ki ODTÜ utancından kendini pencereden filan atmayacaktır. Çünkü aslı buna müsait değil. Bu durumda ODTÜ bir fitne mekanizması olarak manevi sahada infaz edilmelidir. Onların materyalist dünyalarındaki infazlara bakılırsa bu az bile gelir. Bana göre Ahmet Atakan’ın katili ODTÜ’dür. Muhtemelen onlar itmişlerdir bu genci boşluğa. Tıpkı gezicilerin provokasyon için küçük bir çocuğu köprüden attıkları gibi….


Yazarın Diğer Yazıları