35. Madde Değişti, Darbe Tarihe Karıştı

Cumhuriyet tarihindeki askeri darbelere dayanak olarak gösterilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bugün onayladığı yasa ile tarih oldu.
35. madde yürürlükteyken; her on yılda bir; 35. Madde dayanak gösterilerek darbe yapılıyor, ülke en az on- on beş yıl geriye gidiyordu! Bu yönüyle Türkiye darbelerle doluydu!
Ne zaman duysam, ne zaman konu gündeme gelse içim burkulur ve gözyaşlarıma hakim olamam! Bir başbakan ve iki bakanın idam edilmesi! Neydi suçları? Ne yapmışlardı ki idama gönderildiler?


"Cuntacılar hatıralarında farkında olmadan bunu itiraf etmişlerdir. Bürokrasinin sivil ve askeri kanatlarıyla devletin üzerine konumlandığı bir gelenek açıkçası demokrasiye tahammül edememiştir. Camilerin ahıra dönüştürüldüğü, Kur'an öğrenmenin ve Ezan-ı Muhammedi’nin yasaklandığı, cenazeler için kefenlik bezin bulunmadığı, jandarma dipçiği ile vergi toplandığı bir dönem kapanmış; kalkınan, zenginleşen, büyüyen, milli ve manevi değerleri sahiplenen; NATO, CENTO, Balkan Paktı, Kıbrıs davamızdaki başarıları ile dünyada saygın hale gelen Türkiye’nin varlığında milletin kendilerine bir daha tevecüh etmeyeceğini anlayanlar, her türlü yalan iftira ve tezvirata başvurmuşlar, ‘Bu hassolar, memolar mı bizi idare edecek?' diye hazımsızlıkla kahrolmuşlardır. Çoğunluğu CHP'li yüksek bürokratlar, aydınlar, bilim insanları ile silahlı kuvvetlerden cuntacıların oluşturduğu devlet elitleri 27 Mayıs 1960'ta iktidarı DP'den zorla almışlardır."
27 Mayıs cuntasının lideri, İsmet Paşa'ya koşup giderek "Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur" demiştir! Paşaya sorulduğunda ise "Ne içindeyim, ne dışındayım" diyebilmiş, "Balkona çıkıp neşeden dört köşe olmuş halde davul dövdüren bir avuç şakşakçıyı gülerek selamlayabilmiştir.
27 Mayıs'ta önce hukuk katledilmiştir. Ortada bir suç yoktur, ceza da yoktur, cezayı verecek merci de yoktur. Menderes'in idamının tek sebebi: ‘Yaşarsa kısa sürede yine iktidara gelir.’ korkusudur” ifadeleri kullanıldı!
27Mayıs 1960 darbesi ve Yassıada olayları ile ilgili kayıtları okuyup, anlatılanları dinleyince insanın kanının donmaması mümkün değil. Sanıklara savrulan tehditler ve hakaretler, yaptırılmayan savunmalar, kayda alınmayan ifadeler, sahte belgelerle suçlamalar... Ülkemizin yarım asırlık bu utanç davasının ardından ise ipe gönderilen Demokrat Partili üç isim: Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan... Üç idam...
12 Eylül 1980 darbesinde;


650 bin kişi gözaltına alındı. 517 kişiye idam cezası verildi, 50'si asıldı. 30 bin kişi 'sakıncalı' olduğu gerekçesiyle işten atıldı. On binlerce kişi ülkeyi terk etti. 300 kişi şüpheli bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. Bunlar Kenan Evren önderliğindeki cuntanın gerçekleştirdiği 12 Eylüldarbe sinin hatıra gelen ilk bilançosu. Darbenin üzerinden 33 yıl geçti. O günlerde kanlı işkenceler yaşayan, asker ve polis eliyle akıl almaz yöntemlerle şiddete maruz kalanlar o anları bir gün bile unutmadı. Tanıkların bizzat yaşadığı olaylar, 12 Eylül'ün bütün kesimlerinin nasıl bir işkenceye maruz kaldığını gösteriyor. Acı hatıralar, 'intihar ya da şüpheli' denilerek kayıt dışı tutulan ölümlerin aslında taammüden cinayet olduğunu gözler önüne seriyor. Bir nesli yok eden kanlı darbenin aktörleri de mağdurları da hâlâ aramızda yaşıyor.
80 Anayasası'na 'hayır' dediğimiz için köy meydanında falakaya yatırdılar
Kozluk ilçesinin Zilan (Yeniçağlar) köyünde yaşananlar, 12 Eylül darbesinin tahribatının en iyi örneklerinden biri. Darbe Anayasası'na 'hayır' oyu verdiklerinin ortaya çıkmasından 4 gün sonra köyün etrafını saran askerler, cami hoparlöründen anons ederek halkın okul bahçesine toplanmasını, gelmeyenleri cezalandıracaklarını duyurdu. Bütün halk kısa sürede okul bahçesine toplanmış, medresede hasta yatan Molla Ali Yaz ile onu yalnız bırakmayan oğlu ve köy imamı Abdulvasi Yaz gelmemişti. Medreseye gelen bir üsteğmen ikisine derhal köy meydanına gelmesini istedi. Köy imamı Yaz, babasının hasta olduğunu ve kalkamayacağını anlattığı sırada üsteğmenin yumruğunu sağ gözünde görmüştü. Bunun üzerine Abdulvasi Yaz, babasını sırtına alıp askerler ile beraber köy meydanına getirdi. Babasının ayakta duramayacağını, bu nedenle oturması gerektiğini söylemesi üzerine orada bulunan başka bir sorumlu subay kendisine "Sen kimsin?" diye sordu. Abdulvasi Yaz'ın kendisini tanıtması üzerine görevli subaylar, "Biz de seni arıyorduk" dedikten sonra askere emir vererek Yaz'ı okulun içine götürdüler.


Cuntanın yaptıklarını Abdulvasi Yaz şöyle anlatıyor: "Ayaklarımı tüfeğin kemerine bağladılar. İki asker göğsümün üzerinde oturdu. Ayaklarıma sopayla vurdular. Darbelerden dolayı sağ ayak serçe parmağım kırılmıştı. Ayıldığımda başucumda duran subay 'Referandumda hayır çıkması için neden propaganda yaptın, bunun cezasını biliyor musun?' diye sordu. Ben 'hayır' dedim. Bana 'Senin propaganda yapan dudaklarını yakacağım.' dedi. Ve defalarca sigarayı içip içip dudaklarımda söndürdü. Dudaklarım tamamen yandı. Henüz dört günlük damattım ve üzerimde de damatlığım vardı. Beni o şekilde dışarıya, halkın önüne çıkardılar ibret olsun diye. Ben o haldeyken kendime değil, köydeki iki hacı amcaya yapılan muameleyi görünce üzüldüm. Köyün en yaşlılarından Hasan Öztürk ile Hüseyin Kaya'nın sakallarını birbirine bağlayıp, arasına sopayla vurup yolmaya çalışıyorlardı. Düşen sarıklarını alıp dalga geçtikten sonra tekrar başlarına fırlatıyorlardı."
Türkiye’miz artık bu tür olaylara sahne olmayacak! Herkes, kozunu sandıkta paylaşacak, TSK, sadece askerlik görevini yerine getirecek, darbeye karışmayacaktır! Kimse, farklı düşünce ve farklı siyasi anlayışı yüzünden cezaya çarptırılmayacak, silah zoruyla, sokak eylemleriyle, iç kargaşalarla anayasa askıya alınarak demokrasi katledilmeyecektir! AA


Yazarın Diğer Yazıları