ABD Lobileri Türkiye’yi Dize Getirebildiler mi?

ABD’de Lobi çok; Lobi ve lobiciliği anlamak için öncelikle “baskı grubu” kavramı üzerinde durmamız lazım. Baskı grubu, genel anlamda, herhangi bir devlette karar verici makamları, herhangi bir toplum kesiminin çıkarları doğrultusunda değiştirmeye çalışan kurum, kuruluş ve örgütlenmeleri ifade etmek için kullanılmaktadır.
Baskı grupları Amerika Birleşik Devletleri’nde lobiler olarak kendisini göstermektedir. Karar alma sürecinin doğrudan aktörü olmamakla beraber, kararlar üzerinde büyük bir etkiye sahip olan baskı grupları bu ülkede genel anlamda lobiler olarak tanımlanmıştır. Yani, baskı gruplarının bir aracı olan lobicilik, Amerika Birleşik Devletleri özelinde anlam genişlemesi yaşamış ve lobi kelimesi “baskı grubu”nu ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Yani baskı gruplarının doğrudan yasama organını etkilemek için kullandıkları birebir etkileme yöntemleri anlamındaki lobicilik Amerika Birleşik Devletleri’nde artık hemen hemen her grup tarafından kullanıldığından bu kavram aynı zamanda baskı gruplarının bizzat kendilerini ifade etmek için de kullanılmaya başlanmıştır.  
  Hükümetin kararlarını kendi lehlerinde değiştirmek isteyen lobiler, hedeflerindeki kişi veya kişilerle genelde bilgi alışverişi sağlayarak lobicilik yaparlar. Lobicilik faaliyetleri birbirinden oldukça farklı araçlarla da sürdürülmekteyse de tüm bu araçları iki başlık altında toplamak mümkündür. Bunlardan biri doğrudan lobicilik diğeri ise kamuoyunda imaj oluşturarak, kitleleri ve basını etkileyerek dolaylı yoldan sonuç almaya yönelik “grass roots”  hareketi olarak da ifade edilen dolaylı lobiciliktir. Dolaylı lobicilik halk arasında propaganda, kamu diplomasisi, halkla ilişkiler, kamuoyunu bilinçlendirme veya kamuoyunu yönlendirme olarak da bilinmektedir. 
Jean Meynaud ise lobilerin baskı yöntemlerini beş başlık altında incelemiştir. Meynaund’a göre lobiler; inandırmaya çalışır (Baskı gruplarının çok doğal olarak uygulamayı düşündükleri etki araçlarından biri, istediklerinin yerindeliğine yetkili makamı inandırmaktır), tehdit eder (Parlamenterlere karşı öteden beri yapılan tehdit, bazen ‘yeniden seçilmeyeceklerini’ kendilerine söyleyerek yapılan ‘şantaj’dır), parayı kullanır (Bu kaynaklar, çeşitli sorumluları borçlu durumda ya da sadece minnet altında bulundurarak gruplara bağlama olanağını yaratırlar), Hükümetin icraatlarını baltalar (En başta kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmayı reddetmektir. İkinci biçim de finansal bunalımlar ‘yaratacak’ Maliye ve Hazine üzerinde baskı yapmaktır.)  ve son olarak da doğrudan eylemler yapar. (Bunun çıktığı kimi hallerde ilgililerin amacı hükümeti baltalamak değildir ama varılan sonuç bundan pek uzak sayılmaz. Bu taktiğin imtiyazlı yöntemi, grevdir.) 
 Lobiler tartışmalı yöntemlerine karşın, en azından Amerika Birleşik Devletleri’nde, faaliyetlerini yasalar çerçevesinde ve meşru biçimde yürütmektedir. Amerika Birleşik Devletleri Kongresi Lobilerle ilgili önemli yasalar çıkartmıştır. Bunlardan birisi “Yabancı Temsilciler Yasası” bir diğer ise “Federal Lobi Yasası”dır.
Amerika'daki başkanlık seçimi sonuçlarının ülke ve dünya dengelerini derinden etkileyeceği, hatta değiştireceği kanaatleri, tamamen boş beklentilerdir ve ABD'nin "tek ve yenilmez süper güç" imajını devam ettirmeye yöneliktir. Çünkü ABD'yi başkanlar değil, Yahudi Lobileri yönetmektedir. Ancak son birkaç dönemdir, Yahudi Lobileri kendi başkan adaylarını seçtirmekten acizdir. Amerika'da Siyonizm karşıtı organize bir oluşum giderek güçlenmektedir.
 
          Türkiye’nin, dünya dengelerindeki etkinlik ve yetkinliği, daha çok sezilir ve sözü dinlenir hale gelmiştir. 
 
           ABD, artık eski gücünü 11 Eylül saldırılarıyla kaybetmiş, "tek süper güç" özelliğini çoktan yitirmiştir.  ABD'yi başkanlar, bakanlar, hatta senato ve kongre değil; Yahudi Lobilerin güdümündeki teşkilatlar ve bürokratlar yönetmekteydi. Bu, hissedilir şekilde yok olmaya başlamıştır. Clinton’un kaybetmesinde bu durumu görmek mümkün. Siyonist odaklar eski güçlerini artık yitirmiş ve Amerika önemli ölçüde yerli ve milli mahfillerin güdümüne geçmiştir. 
 
         Bu yeni "mahfil"lerle Türkiye merkezli insani cephenin, çoğu kez danışıklı dövüş şeklinde, çok ince ayarlı ve mevcut dünya düzenini değiştirmeye programlı bir ilişki içerisinde hareket ettiği
hissedilmektedir. 

Yazarın Diğer Yazıları