Açlık Grevlerinin Perde Arkası

Birkaç gündür; “açlık grevleri/ ölüm oruçları”nı konuşuyoruz! Meseleye ilk anda bakıldığı zaman; “çok yazık bu insanlara. Hükümet çare bulmalı” diyor insan. Gerçekten de konuyu detaylarıyla bilmeden hareket edince herkesin yanılacağı açık. Ama bakınız uzmanlar ve bu işin nasıl bir tezgah olduğunu söylüyorlar.
Terör örgütü, açlık grevlerinin çözüm olmadığını söyleyen aydın, yazar, gazeteci başta olmak üzere herkesi tehdit etti. PKK/KCK tutuklu ve hükümlüler adına açıklama yapan Deniz Kaya, "Kendilerine aydın, yazar, gazeteci, köşe yazarı diyenler başta olmak üzere, halkımızın yeminli düşmanları ve kral soytarıları, sözlerini bilerek, tartarak konuşmalı. Aksi durumda sonuçlarına da katlanmayı bileceklerdir." ifadelerini kullandı. Eylemlerin artırılmasını isteyen Kaya, bu kişileri 'yeminli işbirlikçi ve ihanetçi' diye suçladı.
Terör örgütünün tehdit ettiği kişiler arasında, oğlu açlık grevinde olan bir babanın mektubunu kamuoyuna duyuran Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü de bulunuyor. Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) konuşan Güçlü, hapishanelerde başlatılan açlık grevlerinin ve ölüm oruçlarının, PKK'nın merkezi bir kararı sonucu gerçekleştiğinin tartışmasız olduğunu söyledi. Kandil'deki PKK merkezinin de bu konuda hayli açık fikirli olduğuna dikkat çeken Güçlü, PKK/KCK'lıların taleplerinin, cezaevindeki kötü muameleye, işkenceye, hak ve hukuksuzluğa son verilmesini; en genel anlamda yaşam koşullarının düzeltilmesine yönelik talepler olmadığına dikkat çekti.
 TRT Haber kanalında Faruk Bilgin’in moderatörlüğünde her Çarşamba saat 22:45?de yayınlanan Açı programının son bölümünde Profesör Sedat Laçiner , Profesör Deniz Ülke Arıboğan ve Profesör Talip Küçükcan’ın yorumlarıyla katıldığı programda bu hafta, CHP’nin alternatif Cumhuriyet Bayramı kutlaması ve ölüm oruçları masaya yatırıldı.
Prof. Dr. Sedat Laçiner:
Cezaevlerinde devam eden açlık grevleri, sadece Türkiye’de uygulanan bir yöntem değil. Bu eylem gönüllüyse, sivil hareketse buna saygı duyarım. Buradaki PKK’nın örgütlü hareketidir. PKK tapınma yapılanmasına sahiptir. Üyeleri tepeye doğru tapınırlar, tapınmazlarsa da tapınmaya zorlanırlar. Kandil’in izni veya emri olmadan PKK’lı bir tek kişi bile açlık grevi başlatamaz, başlatırsa canına okurlar. Bu öyle bir hiyerarşik yapıdır. Tepenin haberi olmadan aşağısı hiçbir şey yapamaz. Dolayısıyla karakterini doğru çizmek lazım. Bu gönüllü bir eylem değildir. Terör eylemdir. Nasıl PKK intihar saldırısı emri veriyorsa, burada da yüzlerce insana deniyor ki, “gerekirse açlıktan öleceksiniz ben de bunun üzerinden siyaset yapacağım.” Bunun saygı duyulacak bir yanı yok. Ayrıca talepler realist değil.
PKK’nın arzuladığı şey, Öcalan’ın hapishanede uzun yıllar durması, sıkıntı çekmesi ve en nihayetinde orada ölmesi, bir kahraman olarak zihinlere kazınması. Şu anda PKK, Öcalan ile tüm bağlarını kopardı.. Bir simge olarak onu kullanıyor. Rahatını falan düşünen yok. İstismar ederek başka bir şey kazanmak istiyorlar.
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan:
Bu yeni bir siyaset biçimi. PKK’nın silahlı gücünün sınır dışına kaydığı, içeride ise sivil itaatsizlik eylemlerine geçiş yapıldığı görülüyor. Belli insanların feda edilmesi söz konusu, belli ki.   Dünya kamuoyunu arkanıza almak istiyorsanız, bir karakolu bastığınız zaman bu size sempati kazandırmaz. Ancak kendi bedeninizi bir ideal uğruna feda etmeye hazırlandığınız andan itibaren, işler saf gücün aleyhinde gelişmeye başlar. Bunların derdi Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi değil. Öcalan üzerinden bir şey yapmaya çalışıyorlar. Bir sivil itaatsizlik hareketinin geldiğini gösteriyor. Türkiye’nin böyle bir siyasi mücadele biçimine hazırlıklı olması gerekiyor. Bu, psikolojik harp anlamına geliyor. Kamuoyunun yönlendirilmesi, algı ve kriz yönetimi çok dikkatli tasarlanmalı. Vaktiyle böyle bir şeye Hayata Dönüş operasyonuyla müdahale etti, felaketle sonuçlandı. Onlarca insan hayatını kaybetti. Türkiye böyle konularda nasıl müdahale edeceğini çok iyi bilmiyor. Müdahale edilecekse çok dikkatli olmak lazım.
Prof. Dr. Talip Küçükcan:
Yüzlerce genç, intihara teşvik ediliyor. Eylemden vazgeçirilmeleri için en üst düzeyde girişim yapıldı. T.C tarihinde ilk kez bir bakan bu mahkumların ayağına kadar gitti. Bu aslında devletin oradaki insanların sıradan suçlu olarak görmediğinin bir başka göstergesi.
"Dertleri kürtlük değil"
 Akit gazetesi'ne cezaevlerindeki açlık grevlerine ilişkin bir mektup gönderen Şemdin Sakık, “Mahkumlar Kandil'den gelen talimatı uyguluyorlar” dedi.
 Cezaevlerindeki yoksul ve sahipsiz mahkumların örgüt tarafından tehdit edilerek eyleme sürüklendiğini belirten Sakık, “Açlık grevleri için kullanılan ‘eylemcilerin sesi' tanımlaması yalandan ibaret. Bunların derdi Kürtlük değil, rant” dedi
 PKK 'nın eski yöneticisi Şemdin Sakık, tutuklu ve mahkumların açlık grevi ne yatmasının sanıldığı gibi bireysel bir eylem olmadığını, bu isteğin Kandil'de kararlaştırıldığını, BDP içinde gizlenen KCK'lılar tarafından örgütlendiğini ve şu anda BDP yöneticileri tarafından yönetildiğini söyledi.
Cezaevi yaşantısını anlatan Sakık, hapse düşen terör suçlularının yoksul ve sahipsiz kalmamak için örgüte sığındıklarını, ancak bunun karşılığında örgütün talimatlarını uygulamak zorunda olduklarını ifade etti. Sakık, bu nedenle 600 dolayındaki mahkumun gelen emre itiraz etmeden açlık grevine başladığını dile getirdi. Devletin, mahkumları örgütün baskısına karşı koruması gerektiğini kaydeden Sakık, anlamsız ölüm orucunun bitmesi için eylemcilerin hastaneye kaldırılmasının yeterli olacağını aktardı. Sakık ayrıca sevdiği kadının da örgütün talebiyle açlık grevine başlamasının muhtemel olduğunu ve onun için endişe duyduğunu belirtti.
Sakık'ın ölüm orucuyla ilgili değerlendirmeleri şöyle: “Dışarıdaki BDP'liler, riskli bir eylem söz konusu olduğunda kimi arazi olur, kimi ‘oturma eylemi', ‘yürüyüş', ya da ‘açık hava toplantısı' gibi eğlenceli eylemleri gündeme getirir. Ama hapse düşenlerin böylesi imkanları yoktur. Sadece iki seçenekleri vardır: Ya benim gibi büyük risk alarak kendi ayakları üzerinde durmayı ya da çoğunluğun yaptığı gibi örgüte dayanmayı tercih ederler. Benim gibiler çoğunluk tarafından hırpalandıkları için yalnız, yoksul ve yoksun kalırlar. Sahipsiz oldukları için en katı tecridi yaşarlar. Ama bunun karşılığında ruh özgürlüğü kazanırlar. Güçsüzlüklerinden ve çaresizliklerinden dolayı örgüte sığınanlar ise görece rahat bir ‘yaşam' sürdürürler. Ama bunun karşılığında örgütün kararlarını uygulamak zorunda kalırlar. Dolayısıyla şu anda cezaevinde iki çeşit insan vardır: Özgür ruhlular ve zorunlu ruhlular. Özgür ruhlular en azından cezaevinde de olsalar istedikleri gibi yaşarlar. Zorunlu ruhlular ise örgüt ölçüleriyle yaşar, örgüt istekleri doğrultusunda davranırlar.
Bu konuları KÜRT kardeşlerimiz çok iyi değerlendirip PKK/KCK’ya gereken dersi vermeleri ve birliği bozmamaları gerekir. kimse de kalkıp, bu ölüm oruçlarını ve açlık grevlerini siyaset malzamasi yapamaz. Yaprtığı zaman ya İP’in, ya PKK/KCK’nın veyahut da üçbeş marjinal insanların kuyruğuna takılmış olur! Bu da, o siyasi partinin ve o siyasetçinin resmen bittiğinin işaretidir.


Yazarın Diğer Yazıları