GÖNÜLLERE TAHT KURMAK İSTİYOR MUYUZ?

Bu geçici dünyada, fani hayatta, hiçbir şeyin garantisi olmayan fena aleminde; unutulmamak, gönüllere taht kurmak, gönül Kâbe'sini yapmak, adam kalmak…en büyük arzumuz ise hayatımıza anlam katmak durumundayız. Hayatın nerede akşam, orada sabah, vur patlasın çal oynasın olmadığının farkına varmalıyız.

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” hayat iksirini aklımızdan çıkarmayalım. Bunu Tahir ül Mevlevi şöyle dile getirir:

"Eli boş gidilmez gidilen yere,

Rabbim boş gelmedim suç getirdim,

Dünyalar çekemezken bu ağır yükü,

İki büklüm sırtımda pek güç getirdim.”

 

 

Hayatı yaşanmaz kılan, önüne geleni kapan ardına geleni tepen, ağzından efir nefir çıkan, bir makam sahibi ise insanlara tepeden bakan, yalanı su gibi içen, herkese köle muamelesinde bulunan, zalim, gaddar, acımasız… olanlar için şunu söylerler:

"Ne kendi etti rahat,

Ne verdi dünyaya huzur,

Def olup gitti dünyadan,

Dayansın ehli kubur”

 

  1. taht kuranların ölümü; "Şeb-i Arus” olur. Bununla ilgili bir hikaye aktarayım.

 

Eski Maliye Bakanlarımızdan merhum Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlunun Aydın valisi olarak görev yaptığı zaman ‘'Recep, Ankara'dan çok sıkıldım hafta sonu özel arabamla sana geliyorum. Kimsenin haberi olmasın biraz kafa dinlendirelim'' der. Yazıcıoğlu, ''çok iyi olur. Bende sıkıldım tebdili kıyafetle şöyle uzak bir köye beraber gidelim'' der. Hemşerisi, çocukluk arkadaşı Kahveci özel arabası ile gelmiştir. İkisi de tanınmamak için köylü vatandaşlar gibi giyinirler.

Kahvecinin arabasıyla uzak bir köye doğru yola çıkıp, köyün biraz uzağına arabayı park edip, köye yürüyerek giderler. Yolda köyün yakınındaki bahçede çalışan yaşlı bir ihtiyar görürler. ''Amca, selamün aleyküm, kolay gelsin. Biz Tanrı misafiriyiz. Karnımız tok. Bu gece bu köyde kalmak istiyoruz. Misafir alırmısın'' derler. İhtiyar amcada ''o ne demek evladım, başımızın üstünde yeriniz var. Hadi hemen gidelim eve'' deyip, misafirlerini evine götürür. Yaşlı hanımına ‘'hanım bak sana iki tane tanrı misafiri getirdim. Malıın gittiğine bakma, yüzün ağardığına bak'' der. Yaşlı amca ve teyze misafirlerinin rahat etmeleri için, elinden geleni yapar. Misafirler sabah erkenden kalkıp giderler. Yaşlı amca, bakanı ve valiyi tanımıştır ama o da belli etmemiştir. Hanımına: ‘' Hanım, bu gece bizim fakirhaneye, devletin bakanı ve valisi misafir oldu, şereflendirdi ‘' der. Yaşlı teyzede kocasına ‘' Yok lan herif, benimle dalgamı geçiyon… Üstlerine başlarına bakmadın mı, şu kılıklı adamlardan bakan, vali olur mu hiç ! ‘' der ve inanmaz. Aradan bir zaman geçer. Bu sefer rahmetli Recep Yazıcıoğlu aynı köye makam arabasıyla gelmiştir. Misafir oldukları yaşlı amcayı ve teyzeyi sorar. Yaşlı amca ve teyze gelir ve sohbet ederken, ‘' Sayın Valim, şimdi kendini teyzene tanıt. Siz fakirhaneye şeref verdiğinizde teyzenize bunlar devletin bakanı ve valisi dediğimde ‘' yok lan baksana üslerine, başlarına, bunlardan bakan, valimi olur !'' diye inanmamakta inatlaşmıştı der.

Teyze çok üzülür, mahcup olur. Yazıcıoğlu, yaşlı teyzeye sarılıp ‘' Teyzem üzülme, sen haklısın ama o akşam ne ben valiydim, ne de arkadaşım bakandı. İkimizde şehirlerin havasından bunalmış ve kırlarda sade vatandaş olarak kafa dinlendirmeye gelmiştik'' der.

 

Yad Edilmez mi?

 

Zalimleri yakan ilahi nefes,

Ezelden ebede yad edilmez mi?

Ülkesi için çabalayan herkes,

Ezelden ebede yad edilmez mi?

 

İstikbali için sefere giden,

Değerlerini hep baş tacı eden,

İstiklali için ölümü tadan,

Ezelden ebede yad edilmez mi?

 

Hasbi insanların kadrini bilen,

Zor zamanlarında yanında olan,

Cömert insanlarla yan yana gelen,

Ezelden ebede yad edilmez mi?

 

Kâmil insanlarla birlikte kalan,

Yedi düvel ile dirlikte olan,

Kalbî sevgileri özünde bulan,

Ezelden ebede yad edilmez mi?

 

Tarihler yazarak gündem yapanlar,

Şuurlu ahvali her dem yapanlar,

Yaratılanları hem dem yapanlar,

Ezelden ebede yad edilmez mi?

Yazarın Diğer Yazıları