Bu yılbaşında ne yapacağız? Takvim Değişir, Kıble Değişmez
Ayaz Ata ve Nardugan
Yeni Yıl Dilekleri Tutarken, Kimleri Hâlâ Hayatımızda Tutuyoruz?
ÖZGÜR ÖZEL FETVA VERİRSE…
Müfredat, Rotasyon ve Kalite
YILBAŞI KUTLANABİLİR Mİ?
HESAP ZAMANI
Yüksek faiz maliyetleri ekonomik bir kâbus haline geldi
BU NAMAZLA ALAY EDEN NESİL Mİ, SESSİZ KALAN TOPLUM MU? BU ÜLKEDE BAŞKA DİNLERLE ALAY EDENİ GÖRDÜNÜZ MÜ?
“Canlı Yayında Konuşur Gibi” Konuşabilmek
KÜRESEL GÜÇLERİN ELİNDEKİ SİHİRLİ GÜÇ, BİLİM
Veeeee nihayet! Güzel futbol güzel sonuç…
SEVDALISIYIZ
Bahanesiz Maçtan Hüsran Çıktı
AHLAK VE VİCDANIN SESİ MISIRLI YAZAR MUSTAFA LUTFİ EL-MENFALUTİ
CUMHURİYET OLMASA BİZ OLMAZ MIYDIK?
EĞİTİMDE BİR MİLAT BAŞLAMALI MI?
SAĞLIK BAKANINA MEKTUP
11. YARGI PAKETİNE LGBT’DE EKLENMELİ
Samsunspor ders verdi, Konyaspor izledi…
Milletin ekmeği ile oynamayın! Konya’da ekmek neden zamlandı?
Musluktan Akan Yalanlar, Akmayan Sular
Yüzyıllar içinde, farklı coğrafyalardan esintilerle, kimi zaman göçebe hayatın rüzgarını kimi zaman da yerleşik yaşamın izlerini gördüğümüz kıymetli bir ana dile sahibiz.
Güçlü imparatorlukların, farklı coğrafyaların ve kültürlerin etkisini üzerinde taşımış bir dil olan Türkçemizin kelime hazinesi de bu oranda gelişmiş ve artmıştır.
Ancak sosyal ve siyasi sebeplerden dolayı dünya üzerinde değişen güç dengesiyle birlikte, dışarıdan gelen sözcüklerin gölgesinde özgün kelimelerimizi unutabildiğimiz de bir gerçektir.
Örneğin; bugün sıkça kullandığımız Farsça "şehir” kelimesi için Orhun Abideleri'nde geçen özgün bir kelime vardır: "balık.”
Benzer biçimde Arapça "halk” kelimesinin tarihî metinlerde karşılığı "bodun/budundur”; bir toplumu, bir milleti ifade eder.
Arapça ḥukm ve Farsça -dār ekinin birleşimiyle oluşan "hükümdar” ise, Eski Türk dünyasında hem siyasal hem de kültürel bir anlam taşıyan "kağan” kelimesiyle karşılanır.
Bazı sözcüklerimiz, anlamını yitirmiş olsa da izlerini dilimizin başka kelimelerinde sürdürmektedir.
Bugün süvari sözcüğünde yaşayan "sü” eski metinlerde "asker, ordu” anlamlarında kullanılırdı.
"Güneş” ve "gün” anlamına gelen "kün” kelimesi de bugünkü "gün” kelimesinin eski hâlidir.
"Ev, tapınak” anlamına gelen "bark” kelimesini; "ev bark” ikilemesinde görürüz.
"Yazıg” kelimesi, "suç, günah” anlamına gelir ve bugün "yazık” kelimesinde yaşar.
"Yal” ise Eski Türkçede "parlak” demektir; bugün bu kelime "yaldız” kelimesinde,
"Bek” Eski Türkçede "katı, sağlam” demektir; bugün bu kelime "bekçi” kelimesinde,
"Kut” Eski Türkçede "saadet, mutluluk” demektir; bugün bu kelime "kutlama” kelimesinde yaşamaktadır.
Gördüğünüz birkaç kelime üzerinden bakıldığında bile dilimize sadık kalmak zor değildir. Yalnızca Türkçe konuşmayı istemek ve bunu hassasiyetle nesilden nesile aktarmayı ön koşul olarak görmek gerekir. Bu durum eskiyi, unutulmaya yüz tutmuş olanı hatırlamak yani nostalji yapmak demek değildir. Bu tam olarak kimliğimizi dilimizle hissetmek, aidiyet duygusuyla yaşayabilmek demektir.
Keza dilimizin geçmişiyle kurduğu bağın üzerine Türkçe ilaveler yapabilmek de devlet ve toplum birlikteliğini güçlendirecektir.
Sözün özü katman katman olan Türk dilini derinlemesine öğrenmek boynumuzun borcudur.
Unutmayınız: Ana dilimiz tek menzilimiz, son kalemizdir.
Ayaz Ata ve Nardugan
Sûfî bir ses işittim uzaklardan…
Bocuk Gecesi Cadılar Bayramı’na Karşı
Dil Giderse Hafıza Susar…
Değişen Gerçeklik Algoritması
Kendi nefsinde ara..!
Asla asla deme yaşam seni o aralığa sıkıştırıverir
DOĞUM VE ÖLÜM ARASINDA...
Yeni Bir Sayfa…
Sessizlik, Kabullenme, Vazgeçiş…