HASTALIK BİR NİMET MİDİR?
Köklerden Kopuş Kültürel yozlaşma
“Bedr’in Arslanları” kadar şanlı idiniz!!!
Altın Fiyatları Neden Şaha Kalktı?
HEP YALAN SÖYLEDİLER
Yeni Bir Sayfa…
İletişim stratejisi
AZERBAYCAN GEZİSİ İZLENİMLERİ
SİYONİST İSRAİL’İN YIKILACAĞI GÜNLER YAKINDIR
Kazanmak İçin Mücadele Gerek
Hiçbir Başarının Bedeli “Şerefimiz” Olmamalı!
Musluktan Akan Yalanlar, Akmayan Sular
İNSAN BEYNİNİN İŞGAL EDİLMESİ
İKİ DEYİM
Kim ne derse desin İYİYİZ
Olmaklık Üzerine Bir Aynadan
iPhone 17 almayın, TOGG alın
Basit hatalar ağır fatura
TRAFİK SORUNUN ÇÖZÜMÜ İŞTE BURADA!
Efsanelerin Yemişi
Rakamlarla Otomobil Piyasası
Deniz, güneşin şımarıklığıyla yaydığı o eşsiz ışıltıyı ürkütücü bir karanlığa terk etti.
Şehir ise suskun bir hâlde karanlığın içinde…
Ben mi? Duruyorum burada hâlâ…
Yorgun, donuk ve çaresiz…
Siz bilmezsiniz ama eskiden kalbim daha bir sıcaktı, göz bebeklerim daha bir güçlü parlardı sanki; insanlığa inat gülümserdim hayata. Beklemezdim kimseden tek bir hamle, tek bir vefa örneği. Ama şimdi bambaşka her şey. Yaş insanı bu denli değiştirir miymiş gerçekten?
Şimdilerde vazgeçmiş bir ben dolanmakta etrafta, umudunu kaybetmiş, darmadağın bir ben…
Geceyi delen karanlığın içinde kendi kendine sessizce konuşan...Nilüfer'di. Benliği susmuyor sürekli çocukluğundan, ilk gençlik dönemlerinden kareler getiriyordu ortaya. Çünkü artık geri getirilmesi mümkün olmayan yılların yokluğunda, orta yaşlarına yaklaşmıştı.
Artık hayatın ve insanlığın en saf hâlini görüyor, tüm gerçekliği yeni yeni çözüyordu. Bu çözümün ona verdiği ağırlığın içinde yavaş yavaş silindiğini, yok olduğunu sandı.
En sevdiği yerdeydi aslında; esen meltem, dalga sesleri hep ona çok iyi gelmişti ama neden bugün ona hiçliğini hatırlatıyordu en sevdikleri?
Bekledi, saatlerce sessizce bekledi, bulunduğu yerde kalakaldı. Orada öyle bekleyen sadece bedeni değildi ruhu da bir o kadar ne yapacağını bilemeyen bir hâlde duruyordu…
Hani insan bazen hiçbir düşünemez, hissedemez ya; hani ruh ve beyin ölmüşçesine bomboş durur öylece. Aynen öyle kalakalmıştı.
Bu an o kadar kısadır ki aslında, belki beş on saniye…Ama bu kısacık an çok kıymetlidir insan hayatında…Ya kendine hâkim olamaz aynı hikayelere gömülür insan ya da durdurur, koruma altına alır kendini.
Nilüfer kendini durdurmayı seçmiş sonunda başarmıştı fenâ makamına ermeyi…
O kısa anda tüm sorgulamayı bırakmış, sonunda hiçbir şey elde edemeyeceğini anlamıştı. Kaybettiğini görmek ya da hayattaki umut arayışından vazgeçmekti ilk hissi ama öyle olmayacaktı…
Bir an durdu etrafına bakındı.
Omzunda bir elin şefkatli sıcaklığıyla irkildi. Korku olmalıydı ilk duygusu fakat o ruhunun sonsuz bir huzurla dolduğunu hissetti.
Kimdi peki bu yabancı? Yılların eskittiği kalbini, ruhunu bu denli güzelliklerle doldurmayı başaran… Üstelik sadece minik bir dokunuşla…Belli ki gözyaşlarını içine akıttığını zanneden Nilüfer yanılmıştı, gözyaşları hıçkırıklara bırakmıştı kendini.
Utandı…Kimse duymazdı, görmezdi onun yıkıldığı anları sonra bunu düşününce yeniden öfkelendi kendine. Ama o desteğin verdiği huzur paha biçilemezdi. Sonra pişman oldu tüm bu olumsuz düşüncelerine.
İşte tam o anda Nilüfer duyguların karmaşası içinde kendini yüzeye çıkarmaya çalışırken ardından gelen sese şaşırdı!
"Her ne ararsan kendinde ara, önce yok ol ki var olasın.”