HER ZAMAN DENETİMDEYİZ

Yollar; ağır ağır ve sessiz alınır. Başarıya ulaşmak için; kimseyi kırmamak, incinmemek ve incitmemek, iyi bir satranç oyunu oynamak lazımdır.

  1. zaman, her zeminde, her durum ve şartta insanlar denetime tabidir. Benim yaptığımı; sen, o, bir başkası takip eder ve ona göre not verir. Bunun sonunda; "dürüst, akıllı, işi bilen, kimseyi incitmeyen, sözünde duran, çalışkan, ülkesi için gece gündüz demeden gayret sarf eden veya aksi sözler söylenir. Ayak kaydırmayı seven, hayatını, yalan, iftira, hakaret, düzmece işler üzerine kurgulayanlar, günün birinde sırt üstü düşer. Bunlar için; "azgın eşek sırt üstü düşer” veya "dirgeni yiyen sıpa, bir daha gelir mi sapa?” denir.

Kimse, bir başkasını, karakaşı, kara gözü için sevmez ve itibar etmez. Sevmek için; boyunun uzunluğu, karizması da yetmez. Söyledikleri, konuştukları; insanların istekleriyle örtüşüyor mu? İnsanlar o kimseyi dinleyince, "hah işte benim duygularıma tercüman oluyor, benim demek istediklerime, yapmak istediklerime bu adam veya adamlar cevap veriyor” diyebiliyor mu? Takip ediyorum adamda, yalan yok, hırsızlık yok, bol keseden vaad dağıtmak yok, konuşurken ayaklarının yere basmaması diye bir durum söz konusu değil gibi güzel duygulara sahip olabiliniyor mu?

Hz. Muhammed (SAV)'in; herkes tarafından benimsenen hususiyeti neydi? "Muhammed'ü-l Emin” oluşu değil mi? Müşrikler, her şeyi söylüyorlardı ama; "yalancı, dürüst değil” diyemiyorlardı! Bunun için mallarını, en kıymetli hazinelerini bile teslim etmekten çekinmiyorlardı! İnanç konusunda savaşa giriyorlar ama emin oluş noktasında tek referans Hz. Peygamberdi!

Bunu niçin söylüyorum? O, bizim için bir örnek, bizim için bir yol gösterici değil mi? Tabii; "inandık, Müslüman'ız” diyorsak. Lafla Müslümanlık olur mu? Her türlü; inanca, Kur'ana aykırı, Allah'ın ve resulünün hoşuna gitmeyen işler yapacağız, sonra; "elhamdülillah Müslüman'ım” diyeceğiz! İnsanlara şirin görünmek için; Allah'ı, Peygamberi, Kur'an'ı referans göstereceğiz fakat iş uygulamaya geldi mi yan çizeceğiz!

İnsanlar nazarında en hassas nokta; "din ve dini değerlerdir”. Bunları kendi menfaatlerimize, kendi çıkarlarımıza kullanamayız. Kullandığımız zaman iflas bayrağını çekmiş, itibardan düşmüş oluruz. Zaman zaman böyle kaymalar, din kisvesi altında insanları kandırmalarla karşı karşıya kalabiliyoruz.

  1. korumak için değil, doğruyu, doğru olduğu, herkese yarar sağladığı için söylemek ve uygulamak, "yalakalık” tabir edilen ve güne göre, duruma göre durum değiştiren insanlar topluma bir şey veremezler! Dik duran insanlar; herkese kucak açar. İşine geldiği gibi değil, asıl olması gerektiği gibi olur. Başkalarına yaranmak, şakşaktan zevk almak, iki yüzlülük yapmak, günü kurtarmaya çalışmak…şahsiyetli olanların özelliği olamaz.

Demek ki; her şeyin başı; samimiyet, içten davranış – ikisine birden ameli Salih denir- içinde olmak önemlidir. Başkaları ne der? Değil, bizim gönlümüz ne der? Vicdan mahkememiz nasıl karar verir? Allah ne der? Diye kendimizi sorgulamamız ve otokontrole girmemiz şarttır.

Yapılan yardımları; "benim partime oy versin, benim partim önde olsun…” düşüncesiyle hareket edilirse, halk sizi yarı yolda bırakır. Bunun örneklerini deprem bölgelerinde gördük. Dahası Cumhurbaşkanlığı seçiminde inkıraza uğrayan, iflas bayrağını çeken parti fanatiklerinin paylaşımlarını hayretler içinde izledik. Ağza alınmayacak hakaretlerle karşılaştı depremzedeler.

Dolayısıyla milletimiz, kim samimi kim değil, kim halisane yardım yapıyor, kim siyasi şov açık ve net olarak gördü.

İşlerini siyasi malzeme yapanlar kaybetmeye mahkûmdur. Hemen aklıma geldi bu milletten kopuk zihniyetin diline pelesenk ettiği bir laf var: "Dini siyasete alet etmek” Tam da bunlara uygun bir söz.

Dik duran, kararlı olan, Hak davaya sahip olan, bu uğurda hiçbir kimse veya kimselerden çekinmeyenler başarılı olur. Gerisi laf ü güzaftır. (19 MAYIS 2023)


Yazarın Diğer Yazıları