KADIN SORUNLARI VE FEMİNİZM

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin 2022 yılı etkinliğinde genç bir roman yazarı Manolya Gürocak'ı dinledik. Genç yazarımız, hem yazdığı Sağanak adlı roman ile ilgili bilgiler verdi hem de yazı dünyasından ve kadın erkek münasebetlerinden bahsetti.

"Sağanak” isimli roman; modern dünyada hakikat arayışındaki bir kadının dünya düzeniyle, sistemle, kadın sorunlarıyla ve kendi yazgısıyla hesaplaşmasının hikâyesidir.

Sözü Gürocak'a bırakalım;

"Romanı yazmaya feminist eğilimlerle başladım. Farklı sorular birbirini tetikledi, farklı cevaplar beni başka yerlere götürdü. Farklı cevaplar tekrar farklı sorulara sebep oldu ve başladığım yerden çok daha farklı bir yerde buldum kendimi. Feminizmle ilgili düşüncelerim oldukça revizyona ve deformasyona uğradı. Ardından o sorular gerçekten hakikati anlama ve bulma niyetiyle sorulduğu için olsa gerek; ben kendimi başka kapılarda buldum. Bu kapılardan biri Mevlana'nın Mesnevi'siydi.

İbnü'l Arabi ve Hz. Mevlana'nın eserleri ile tanıştıktan sonra düşüncelerim de değişmeye başladı. Ben Mesnevi'yi elime aldığımda bir takım sorgulamalarımın içinde debelenirken buldum kendimi. Diyalektik düşünceyi biz Hegel'de, Kant'ta bulabileceğimizi zannederken Mevlana'yı okurken onun o anlatım tarzından, olaylara çok farklı açılardan, farklı kişiler boyutundan bakmasından çok etkilendim. Hegel'de, Kant'ta aradıklarımızın zaten bizim topraklarımızda, kendi öz yurdumuzda yüzyıllardır yapıldığını görüp çok heyecanlandım.

Feminizm hayatın neresinde, hayatı çoğaltmaya yönelik hangi fikirleri destekliyor, hangilerini desteklemiyor? Bu sorgulamalar beni bir sürü gerçekle tanıştırdı. Örneğin Feministler… Ki artık LGBT örgütüyle de hareket ediyorlar. Çok küçük bir azınlık ama haklarını o kadar ateşli ve o kadar örgütlü bir şekilde savunuyorlar. Halbuki ben hep şuna inandım; kolektif olan, yani bütün dünyayı, evreni ilgilendireni çoğaltmaya yönelik olmayan o azınlığın savunulan haklarında eğer kolektife bir saldırı varsa bu benim için kötüdür. Eleştirilerimi hep buradan kurdum.

Feminizm aslında 17.yüzyılın son çeyreğinde haklı taleplerle ortaya çıktı. Kadınlar Sanayi Devriminin ardından işgücüne dâhil oldular ve eğitim, mülkiyet gibi hakların eşitliği ile ilgili birtakım talepleri oldu Avrupa'da. Aynı emeği veriyor, aynı zamanı ayırıyor ve erkeğin yarısı kadar ücret alıyordu çünkü. Burada ilk dalga feministleri ben biraz anlayabiliyorum ve hak da veriyorum. O hak arayışı bana batıl gelmiyor. Ancak ikinci ve üçüncü dalga ile birlikte bu mesele artık cinsel kimliğe doğru bir saldırıya dönüştüğü için artık bu mücadele bana kalırsa hak olmaktan çıktı ve bambaşka bir yön aldı. Bu yüzden feminizmin ikinci ve üçüncü dalgada geldiği hali ile bugün kadınların çoğu sorununu çözmeye yetmeyeceğine inanmıyorum. Burada örnek verelim. Biz de hep mağdurun haklarını öğrenmesi ve bilinçlenmesi üzerinden giden bir hak arayışı var. Ve zalimin eğitilmesi ve zihniyetinin değiştirilmeye çalışılmasına yönelik hiçbir şey yok. Kadınlar ‘haklısın haklısın haklısın' propagandası ile erkeklerin karşısına hâlâ aslında güçsüz bir şekilde salıveriliyorlar ve kadın cinayetleri azalmadığı gibi giderek artıyor. Bu söylemin, bu gürültünün, bu uğultunun hiçbir işe yaramadığını istatistiklere bakarak bile anlayabiliyoruz.

Feministler belki kadınların sorunlarını, kadın cinayetlerini tespit etmekte belki mahirler ama bir çözüm üretme konusunda onları oldukça zayıf buluyorum. Hatta ve hatta birazcık da tehlikeli buluyorum. Çünkü yalan söylüyorlar. Yalanlarını çok gür bir şekilde söylüyorlar ve çok örgütlü bir şekilde birlikte hareket ediyorlar. Örgütlü oldukları için de haklı oldukları ile ilgili inançlarını durmadan tazeliyorlar.

Benim fikirlerimin büyük çoğunluğu İbnü'l Arabi Hazretlerinin fikirlerinin etkisinde geliştiğini söyleyebilirim. Onun kadınla ilgili beni çok etkileyen fikirleri oldu. Hakeza Mevlana'nın kadına da; kadın derken, ergin bir kadın, yani ruhani ve manevi olgunluğunu tamamlamış Kemal'e ermiş bir kadınla ilgili konuşuyorum. Onun niyetlerinin, Allah'ın emir ve buyruklarını idrak etme konusunda erkekten daha yatkın olduğunu söylüyor İbn-i Arabi hazretleri. O erginliğe varan bir kadınla, o erginliğe varmış bir erkek arasında bir mertebe farkı olduğunu ve kadının daha aşkın olduğunu söylüyor ama tabii ki bunu tersten okuduğumuzda kadınların çok hoşuna gitmeyebilir. Ergin olmayan bir kadın yani o nefs-i emmare dediğimiz ham nefisteki bir kadın, ham nefisteki bir erkekten daha tehlikeli oluyor.

İslam'ın kusursuzca yaşandığı ve bir paket olarak, bütün olarak uygulandığı bir dünya sisteminde kesinlikle ve kesinlikle feminizm diye bir şey olamaz. Çünkü ihtiyaç yoktur, kadınların hakları zaten güvence altındadır. Ve bunun teminatı hem Allah tarafından, Allah'ın erkeğe bu görevi bahşetmesi ile tamamlanmıştır. Ama İslam'ın paket halinde değil de oradan buradan, işte faiz sistemi durur, zekât yoktur ama işte birileri Müslümanlığını yaşamaya çalışıyordur orada. O da bazen gerçekten bazı hakları talep etmek durumunda kalabiliyorlar. Nafaka sistemi ile ilgili şeyler olabiliyor ya da kadının mağdur olduğu durumlar yapılabiliyor. Burada kadınların örgütlenmesi ve haklarını araması gerektiğine inanıyorum ama bir feminist jargon söylemle değil, Bacıyan-ı Rum teşkilatının sistemi ile…” (04 MART 2022)


Yazarın Diğer Yazıları