Kendi Ellerinizle Kendinizi Tehlikeye Atmayın

insanların birtakım gerçekleri göz ardı etmek ve bunun sonucunda kendilerini avutmak için kullandıkları bazı savunma mekanizmaları vardır. bunlardan biri ve belki de en etkilisi insanın "kendi kendini kandırması"dır. bunun için kur’an; “kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” buyurur.  
yüce rabbimiz, biz kullarına yol gösterici olarak indirdiği mübarek kuran'da, insanın yaratılış amacını bildirmiştir. bu amaç, insanın kendisini yaratan ve yaşatan yüce rabbimiz'e kulluk etmesidir. allah bir kuran ayetinde bu amacı şöyle bildirir:
“…insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” (zariyat suresi, 56)
buna rağmen bazı insanlar bu varolma amacını unutarak, başka amaçlar edinebilmektedirler. allah'ı razı etmek için yapmaları gereken ibadet ve güzel davranışları hatırladıklarındaysa, bu sorumluluktan kaçmak ya da hatalı olduklarını bildikleri halde vicdanlarını rahatlatmak için kendilerini türlü telkin ve bahanelerle kandırma yoluna giderler.
insanlar hangi bahanelerle kendilerini kandırırlar?
 insanların kendi kendilerini kandırma bahaneleri, aslında şeytanın onları allah'ın yolundan döndürebilmek, allah'ın emrettiği ibadetleri yerine getirmelerine ve kuran'da bildirilen üstün ahlakı yaşamalarına engel olmak için kullandığı telkinlerdir. işte şeytanın bu telkinlerinin etkisinde kalmış insanların tutumlarından bazı örnekler:
"haberim yoktu, bilmiyordum" diyebileceğini zannedenler
 her insan allah'ın varlığını, yaratılış amacını, o'na nasıl kulluk etmesi gerektiğini düşünüp anlayabilecek bir bilince ve vicdana sahiptir. nitekim kendileri için en hayati olan bu konuları düşünmeyen insanlar, menfaatleriyle ilgili bir konuyu gayet iyi düşünüp hesaplayabilirler. örneğin, ticari bir iş söz konusu olduğunda paralarını nasıl değerlendireceklerini çok iyi bilirler; bu konudaki her aşamayı ayrıntısıyla düşünürler. veya kendi çıkarlarının olduğu işlerdeki en zor problemlerin üstesinden gelebilirler; her detay için ayrı bir tedbir düşünebilirler.
ahirette "düşünemedim", "akledemedim" gibi mazeretler -allah'ın dilemesi dışında- kabul görmeyecektir. allah kuran'da insanları, hesap gününün "zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün..." olduğuna dair uyarmıştır. (mümin suresi, 52)
"biliyordum, ama ortam ve şartlar müsaade etmedi" diyerek kendini kandıranlar
bazı insanlar sürekli olarak içinde bulundukları şartları bahane ederler. okul yıllarında ayrı, iş hayatında ayrı, evlenince, çocukları olunca ayrı bahaneler ileri sürerler. din ahlakını yaşamaya samimi niyetleri olmadığı için çeşitli konuları ibadetlerini yerine getirmelerine engel olarak görürler. öne sürdükleri engellerden en başta gelenleri de müsait zamanlarının olmaması ve şartların uygun olmaması iddiasıdır.
 oysa günlük hayatları içinde insanlar pek çok işe rahatlıkla zaman ayırırlar. özellikle bir çıkarları söz konusu olduğunda, gerekirse başka isteklerinden fedakarlık eder, ama yine de o iş için gereken zamanı ayarlarlar. ancak insanların geneline bakıldığında ibadetler konusunda aynı kararlılığı göstermedikleri görülür.
"namaz kılmak istiyorum, ama hiç zaman bulamıyorum", "işlerim çok yoğun, ibadete vakit ayıramıyorum" gibi veya "öfkelenmek istemiyorum, ama ortam çok stresli", “şartlar beni böyle davranmaya zorladı” benzeri bahaneler öne süren pek çok kişi görmüşsünüzdür. bu insanlar genellikle kuran ahlakını yaşama konusunda samimiyetsiz bir yaklaşım içindedirler. allah, dünyada kendilerini kandırarak, öne sürdükleri mazeretlerin kabul edileceğini zanneden ve bu yüzden ibadetlerini yerine getirmeyen veya sürekli erteleyen insanların ahirette karşılaşacağı durumu bize şöyle bildirmiştir:
“insana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.” (kıyamet suresi, 13-15)
nasıl olsa allah beni affeder" diyerek kendilerini kandıranlar
insanların çoğu allah'ın varlığını bilir ve kabul ederler ama o'nun kudretini gereği gibi takdir edemezler. yanılgıya düştükleri konu allah'ın varlığı değil, allah'ın sıfatlarıdır. örneğin, allah'ın kullarına karşı çok lütufkar, bağışlayıcı ve merhametli olduğunu düşünürler de, inkarcılardan intikam alan, onlara azap eden, kahreden sıfatlarını düşünmeye pek yanaşmazlar. allah korkusu olmayan, yaptıklarının karşılığında ceza göreceğine inanmayan bir insan her türlü kötülüğü, zulmü rahatlıkla yapabilir. allah'ın yasakladığı, haram kıldığı her türlü suçu işleyip, sonra da "nasıl olsa allah affeder" gibi gerçeklerden uzak sapkın bir düşünceye kapılabilir. işte bu yüzden şeytan insanlara hep bu yönden yaklaşır ve insanların kendilerini "nasıl olsa affedilirim" düşüncesiyle kandırmalarını teşvik eder.
o halde insanın bir hataya düştüğünde, buna önem vermeyip "nasıl olsa bağışlanırım", "nasıl olsa affedilirim” diye düşünmesi değil, hemen samimi bir şekilde rabbimiz'e yönelmesi ve hatasını düzeltme konusunda kesin bir kararlılıkla tevbe etmesi gerekir. insan ancak allah'a karşı samimi ve dürüst bir kul olursa allah'ın bağışlamasını umabilir.
insan kendini kandırarak ne gerçeği değiştirebilir, ne de sorumluluktan kurtulabilir. bu kişi vicdanını örterek kendini aldattığı, türlü bahane ve gerekçelerle rahatlatmaya çalıştığı her an aslında korkunç bir kayıp içindedir. ahirette ise bu akılsızlığı nedeniyle -allah'ın dilemesi dışında- telafisi asla mümkün olmayacak bir pişmanlık içinde olacaktır. durum böyleyken, insanın bir an önce kendini kandırmaktan vazgeçip, son derece açık bir şuurla ve dikkatle kulluk görevini yerine getirmesi gerekir.
 insanın kendi kendini kandırmak yerine yaptığı her davranışın, aklından geçen her düşüncenin allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu ve hesap günü bunlardan sorumlu tutulacağını düşünmesi, kendisi için en güzel ve kazançlı olan yoldur.
insan vicdanını dinlemek yerine çeşitli bahanelerle kendini kandırıp nefsinin istek ve tutkularına uyarsa, asla kendinden savamayacağı manevi bir azap içinde yaşar. ancak kendini kandırması dolayısıyla yaşayacağı sıkıntı sadece dünyadaki sıkıntılar ile sınırlı kalmaz. çünkü allah dünyada kendilerini kandırarak hesap gününü göz ardı eden insanların ahirette de büyük bir azap ve pişmanlıkla karşılaşacaklarını haber vermiştir:
sizi toplanma günü için birarada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür... (teğabün suresi, 9)
İşte bize fırst! Hem de en büyük ve kaçırılamayacak fırsat! Hemen, tez elden, elimizi çabuk tutup sorumluluğumuzu bilerek hareket etmek gerekli! Bu ramazanda bunu yakalayanlara ne mutlu!


Yazarın Diğer Yazıları