RUHUN IŞIĞI
GÖNÜL FATİHLERİ
DÜNYAMIZIN MANYETİK ENERJİ KANALLARI, LEY HATTI
Sesi çok çıkanın haklı sayılması
Ekim Ayı Satış Verileri Açıklandı
KAYYUM TUZAĞI
Organize İşler
Enflasyonu düşürmek için büyümeden taviz mi veriliyor?
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
Önce Donanım (Hardware) Sonra Yazılım (Software)
Kızılören’de Bin Yıllık Peynir Şöleni
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU!
Güzel bir gelenek, hoş bir seda
MUTLU OLMAK MI YOKSA HUZURLU OLMAK MI?
Milat
Toplum; sen, ben, biz, siz ve hepimizden oluşur. Toplumu oluşturan unsurlardan; olmazsa olmazlarımız vardır. Her meslek, her uğraşı, her meşguliyet…başlı başına değerlidir ve bir kıymeti vardır. Şu meslek gerekli, bu meslek gereksiz deme lüksümüz yoktur. Her insanın mutlaka her meslekteki ihtiyaçlara muhtaçtır. Berber, lokanta, manav, bakkal, öğretmen, avukat, hakim, doktor, temizlikçi, yazar, şair, şiir… olmadan hiç bir işimizi göremez, sonuç alamayız.
Toplum, sorumluluğu gerektirir. Her toplum bireyi, sorumluluğunu yerine getirmeli, üzerine düşen görevi aksatmadan yapmalıdır.
İşleri başkasına havale ederek sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmayız. Ben yapmayayım başkaları yapsın, ben elimi taşın altına sokmayayım başkaları soksun, ben terlemeyeyim başkaları terlesin, ben yorulmayayım başkaları yorulsun, ben emek vermeyeyim başkaları versin… bunları uzatabiliriz. Hepsi lafü güzaf kabilinden, hepsi mala ya'ni türünden boş şeyler.
"Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağın tepesine indirseydik, sen onu Allah korkusundan başını eğip paramparça olduğunu görürdün. Biz bu misalleri insanlara veriyoruz ki, etraflıca düşünüp gerekli dersi alsınlar.” (Haşr /21)
"Doğrudan Kur'andan alarak ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı”
(M.Akif Ersoy)
"Sakın, Allah'la beraber başka ilahlara yalvarma!” (Şuara/213)
"Kendilerine hainlik edenleri savunma! Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez!” (Nisa/107)
"Ey iman edenler! Kendilerine Allah'ın gazap ettiği, kabirlerdeki kâfirlerin ümit kestikleri gibi tamamen âhiretten ümitlerini kesmiş bir toplumu dost edinmeyin.” (Mümtehine/ 13)
"Onlar, ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır!” (Saff/8)
"Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş de ancak O'nadır.” (Nur/42)
"(ey muhammed!) rabbinin yoluna; hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et….”( nahl/125)
"ey iman edenler! eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve
kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. içinizden kim onları dost edinirse, işte
onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (tevbe/23)
"allah nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar; fakat allah, kafirler istemeseler de, nurunu tamamlayacaktır.” (saff/9)
"ey iman edenler! mallarınız ve çocuklarınız, sizi allah'ı anmaktan, allah'la birlikte olmaktan alıkoymasın! …”(münafikun/9 )
"ey iman edenler! siz başbaşa gizlice konuştuğunuz zaman; günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşmayın. iyilik ve takvayı konuşun ve huzuruna toplanacağınız allah'a karşı gelmekten sakının.”(mücadele/9)
"allah'a ve âhiret gününe iman eden hiç bir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin…”(mücadele/22)
"peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de yasak ettiyse ondan vazgeçin…”(haşr/7)
İbrahim'leri yetiştirmeyen toplumlar, Nemrut'ların sayısının çoğalmasına sebep olurlar!
Peygamberlerin yaptıkları- peygamberlik görevi dışında- her insanın yapacağı şeyler değil mi? Onlar da, etten, kemikten yaratılmış bir kul, bir insan değil miydi? Onların da-abese suresinde geçen- hataları olmadı mı? Bunlar bize bir şeyler anlatmalıdır. Hz. İbrahim ve diğer Peygamberlerin hayatını yalnızca hikaye okur gibi değil, ders almak için, en azından nefis mücadelemizi onlar gibi yapmamız gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
İnsanların birtakım gerçekleri göz ardı etmek ve bunun sonucunda kendilerini avutmak için kullandıkları bazı savunma mekanizmaları vardır. Bunlardan biri ve belki de en etkilisi insanın "kendi kendini kandırması"dır. Bunun için Kur'an; "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” buyurur.
Yüce rabbimiz, biz kullarına yol gösterici olarak indirdiği mübarek Kuran'da, insanın yaratılış amacını bildirmiştir. Bu amaç, insanın kendisini yaratan ve yaşatan yüce Rabbimiz'e kulluk etmesidir. Allah bu amacı şöyle bildirir:
"Cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat suresi, 56)
Buna rağmen bazı insanlar bu var olma amacını unutarak, başka amaçlar edinebilmektedir. Allah'ı razı etmek için yapmaları gereken ibadet ve güzel davranışları hatırladıklarındaysa, bu sorumluluktan kaçmak ya da hatalı olduklarını bildikleri halde vicdanlarını rahatlatmak için kendilerini türlü telkin ve bahanelerle kandırma yoluna giderler. İnsanlar hangi bahanelerle kendilerini kandırırlar?
İnsanların kendi kendilerini kandırma bahaneleri, aslında şeytanın onları Allah'ın yolundan döndürebilmek, Allah'ın emrettiği ibadetleri yerine getirmelerine ve Kur'an'da bildirilen üstün ahlakı yaşamalarına engel olmak için kullandığı telkinlerdir. İşte şeytanın bu telkinlerinin etkisinde kalmış insanların tutumlarından bazı örnekler:
"haberim yoktu, bilmiyordum" diyebileceğini zannedenler. Her insan Allah'ın varlığını, yaratılış amacını, O'na nasıl kulluk etmesi gerektiğini düşünüp anlayabilecek bir bilince ve vicdana sahiptir. Nitekim kendileri için en hayati olan bu konuları düşünmeyen insanlar, menfaatleriyle ilgili bir konuyu gayet iyi düşünüp hesaplayabilirler. Örnek olarak, ticari bir iş söz konusu olduğunda paralarını nasıl değerlendireceklerini çok iyi bilirler; bu konudaki her aşamayı ayrıntısıyla düşünürler. Veya kendi çıkarlarının olduğu işlerdeki en zor problemlerin üstesinden gelebilirler; her detay için ayrı bir tedbir düşünebilirler.
Ahirette "düşünemedim", "akıl edemedim" gibi mazeretler -Allah'ın dilemesi dışında- kabul görmeyecektir. Allah Kuran'da insanları, hesap gününün "zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün..." olduğuna dair uyarmıştır. (Mümin suresi, 52)
Bazı insanlar sürekli olarak içinde bulundukları şartları bahane ederler. Okul yıllarında ayrı, iş hayatında ayrı, evlenince, çocukları olunca ayrı bahaneler ileri sürerler. Din ahlakını yaşamaya samimi niyetleri olmadığı için çeşitli konuları ibadetlerini yerine getirmelerine engel olarak görürler. Öne sürdükleri engellerden en başta gelenleri de müsait zamanlarının olmaması ve şartların uygun olmaması iddiasıdır.
Oysa günlük hayatları içinde insanlar pek çok işe rahatlıkla zaman ayırırlar. Özellikle bir çıkarları söz konusu olduğunda, gerekirse başka isteklerinden fedakârlık eder, ama yine de o iş için gereken zamanı ayarlarlar. Ancak insanların geneline bakıldığında ibadetler konusunda aynı kararlılığı göstermedikleri görülür.
"Namaz kılmak istiyorum, ama hiç zaman bulamıyorum", "işlerim çok yoğun, ibadete vakit ayıramıyorum" gibi veya "öfkelenmek istemiyorum, ama ortam çok stresli", "şartlar beni böyle davranmaya zorladı” benzeri bahaneler öne süren pek çok kişi görmüşsünüzdür. Bu insanlar genellikle Kuran ahlakını yaşama konusunda samimiyetsiz bir yaklaşım içindedirler. Allah, dünyada kendilerini kandırarak, öne sürdükleri mazeretlerin kabul edileceğini zanneden ve bu yüzden ibadetlerini yerine getirmeyen veya sürekli erteleyen insanların ahirette karşılaşacağı durumu bize şöyle bildirmiştir:
"İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.” (Kıyame/ 13-15)
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET
NEDEN?
ÖZGÜRLÜK İÇİN OKU
TÜRKİYE’Yİ ASLA YOLUNDAN DÖNDÜREMEYECEKSİNİZ!
DÜNYANIN TEVHİDE İHTİYACI VAR
KONYA KİTAP GÜNLERİ
“LA”DAN, “İLLA”YA