Netanyahu küresel ekonomiyi sabote eden intihar komandosuna dönüştü
Çok kutuplu dünyada Müslüman devletler neden bir kutup olmasın?
NEHİR
“Babanın Gölgesi” İyi Bir şey mi?
BU KAVGA NEREYE KADAR?
Damla Damla Gelen İşgal
BASIN DİLİ
Taşkuyu’nun Sırrı
EĞİTİME YAPILAN MADDİ VE MANEVİ DESTEKLERİN ÖNEMİ
İSRAİL İRAN ÇATIŞMASINA DAİR BİRKAÇ SÖZ
İSTERSEN SULHU SALAH, HAZIR OL CENGE!
Devleti zayıf göstermenin bedeli
Nisan Ayı Satış Rakamları Açıklandı!
Oyun Kaliteli Galibiyet Güzel
REZİLLİK DİZ BOYU
Osmanlı padişahları, devletin kuruluşundan itibaren bilim, sanat ve edebiyat gibi çeşitli alanları destekleyerek önemli adımlar attılar. Sadece desteklemekle kalmayarak, şehzadelere küçük yaşlardan itibaren edebiyat ve sanat eğitimi vererek, onların sanatsever bireyler haline dönüşmelerine katkı sağladılar. Özellikle Osmanlı sultanlarının II. Murad'dan itibaren İslam kültür ve edebiyatını çok iyi bildiklerini ve bununla birlikte büyük bir bölümünün şair olduğunu görmekteyiz. Çeşitli mahlaslarla şiirler yazan padişahların birçoğunun divanı olduğu gibi padişahlar dışında hanedan mensubu kişilerin de bu alanda kendini geliştirdiği bilinmektedir.
Şair padişahlardan birisi de yavuz Sultan Selim'di. Yavuz Sultan Selim'in, şair Vehbî ile ilgili çok ilginç bir anekdotu sizinle paylaşmak istiyorum.
Yavuz Sultan Selim, bir gün gönül ehli olan Şâir Vehbî'yi üzüp, yanından uzaklaştırmış. Şâir Vehbî de, diyar diyar dolaşıp yerleşecek yer aradıktan sonra, nihâyet Van Müftüsünün yanında kâtip olarak çalışmaya başlamış. Aradan zaman geçtikten sonra, Sultan Selim Han şâiri tekrar bulmak istemiş. Fakat ara ki bulasın… Şâir sanki yer yarılmış da içine girmiş. Düşünmüş, taşınmış ve aklına bir fikir gelmiş. Demiş ki, ‘Ben bir mısra yazayım ve bir yarışma düzenlensin. Benim mısramı beyte tamamlayan en güzel mısrayı yazana mükafat vereceğimi ilan edeyim. Şüphesiz ki Şâir Vehbî de dayanamayıp, katılacaktır. O vakit, onu üslûbundan tanırım.' Ardından şu mısrayı yazmış:
‘Bütün dünya benim olsa gamım gitmez nedendir bu?'
Hemen münâdîler çıkartılmış ve Devlet-i Âl-i Osmân'ın her köşesinde Sultan'ın başlattığı yarışma ilan edilmiş. Tabiî katılan çok olmuş. Her eli kalem tutan, Sultan'ın mısrasına bir mısra katıp, saraya göndermiş. Fakat padişah hiçbirisini kabul etmiyormuş. Her gelene ‘Hayır' diyormuş, ‘aradığım bu değil.' Van Müftüsü bu hâli işitince;
- "Şansımı bir de ben deneyeyim, nasipse olur” deyip, koyulmuş bir mısra yazmaya. Kendince bir şeyler yazdıktan sonra, bir de kâtibine göstermiş,
-"Nasıl olmuş?” diye. Şâir Vehbî de;
-" Şurası şöyle olsa nasıl olur?, Şurasını da şöyle değiştirseniz güzel olmaz mı?” derken ortaya aşağıdaki mısra çıkmış:
‘Ezelden gam turâbıyla yoğrulmuş bir bedendir bu.'
Padişah Van Müftüsünden gelen beyti okuyunca birden durmuş;
-" Tamam, işte aradığımı buldum. Hemen haber salın bu mısranın şâirine, saraya gelsin”.
Müftü büyük bir heyecanla gelmiş saraya. Padişahla bizzat görüşmek üzere huzura alınmış. Padişah aradığını bulmuş olmanın rahatlığıyla sormuş:
-"Bak müftü efendi. Bu mısra ile mükafatı hak ettin. Lâkin… eğer ben üslûptan şu kadar anlıyorsam, bu mısraın şâiri sen değilsin.”
Müftü efendi hiç uzun etmemiş;
-"Doğrudur hünkârım” demiş. ‘Kimdir o halde?' Söylemiş müftü,
-" Kâtibimdir” demiş. ‘İsmi nedir kâtibinin?' ‘Vehbî…' ‘Doğru, Vehbî'dir. Elhamdülillâh, çağırın öyleyse gelsin.”
Çağırmışlar. Tarihin kahramanlıkları ile yâd ettiği Yavuz'u şiirden, edebiyattan da böylesi anlarmış işte… Bize de aşağıdaki beyit, yadigâr kalmış:
Bütün dünya benim olsa gamım gitmez nedendir bu
Çün ezelden gam turâbıyla yoğrulmuş bedendir bu.
BU KAVGA NEREYE KADAR?
40 YIL, 40 DAVA
BU SAVAŞ, SADECE İRAN VE İSRAİL SAVAŞI MI?
YAŞLANIYOR MUYUZ? YOKSA ZAMAN MI BİTİYOR?
KENDİMİZ OLALIM!
KAFALARDAKİ PUTLAR!
YIKIK ŞEHİRLERDEN HATIRALAR
DOLARLARIN HESABINI NASIL VERECEKSİNİZ?
TÜRKİYE’MİN YÜZÜ GÜLÜYOR!
TERÖRSÜZ DÜNYA MÜMKÜN MÜ?