KALP GÖZLERİMİZ NİÇİN KAPALI?

Biyoloji derslerinden öğrendik ki, insanda beş duyu organı var: Görme duyu organı göz, duyma duyu organı kulak, koklama duyu organı burun, tatma duyusu dil ve dokunma duyusu deri. Bunların dışında bir de altıncı duyumuz var ki, buna kalp gözü, basiret nuru, göl gönül dili diyoruz. Yani beş duyumuzun yetmediği yerde kalp gözümüz, basiretimiz ve ferasetimiz devreye girer, onunla duyar, onunla görür, onunla anlar ve hissederiz.

İşte bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz, çok zaman kaybettiğimiz bu altıncı duyumuzdur, yani kalp gözümüzdür, ferasetimiz ve basiretimizdir. Peygamber Efendimiz (SAV), bir sözünde, "Kalpler de demirin paslandığı gibi paslanır. Onun cilası, Kur'an'ı çok okumak ve ölümü çok hatırlamaktır" buyurur. Başka bir hadiste mealen, "Bir kul günah işleyince kalp aynasında bir nokta oluşur. Günah çoğaldıkça o nokta-leke büyür ve tüm aynayı kaplar, kalp tamamen kararır ve katılaşır. Duyarken duymaz, görürken görmez, inanırken inanmaz olur" buyrulur. Bütün mesele, kalp aynamızda leke oluşturmamak veya oluşan lekeyi iyilik ve tövbe ile sildirmek ve çoğaltmamak. İşlemeye devam ettiğimiz günahlardan ve haramlardan olsa gerek, bugün basiretlerimiz bağlı, ferasetimiz yok, kalp gözümüz kapalı, iyiliği, güzelliği göremiyoruz, duyamıyoruz. Adeta gerçeklere kapalı, yalanlara açık bir haldeyiz.

Evet, basiretlerimizi bağlayan, vicdanlarımızı körelten ne olabilir? Başta siyasi gözlüklerimiz. O gözlükleri çıkarıp atamıyoruz, gerçek gözümüzle, basiret nuruyla göremiyoruz, vicdanımızla bakamıyoruz. Efendimize "günah nedir?" diye sorarlar. Peygamber Efendimiz, "günah, başkalarının duymasını, bilmesini istemediğin, göğsündeki vicdanını rahatsız eden şey" buyurur. Yani yaptığımız bir şeyin günah mı olduğunu hocalara, müftülere sormaya gerek yok, vicdanımıza sorarsak yeterli, yaptığımızdan rahatsız oluyorsak o şey günahtır. Ama kirlenmemiş bir vicdan, kararmamış bir kalp, bağlanmamış bir basiret gerek.

Basireti bağlanmayanlar ve kalp gözü açık olanlar şükür, tevekkül ve kanaat sahibi olur, hayata hep iyimser bakar, halinden çokça şikâyet etmez, "Allah var keder yok" der ve dert-tasa yapmaz.

Evet, ülke olarak büyük krizler geçirdik, büyük sıkıntılar yaşadık ve yaşıyoruz. Son iki yıldır evlere kapandık, işlerimiz durdu, dükkanlarımız kapandı, üretim kısıtlandı. Bu kez de fiyatlar şişti, fırsatçılar ortaya çıktı, pazarlar, marketler el yakar oldu. Eskilerin dediği gibi "Bu da geçer Ya Hu!" diyemiyoruz. Kabahati hep ülkeyi yönetenlerde arıyoruz. Devletin bin bir türü gailesi var. Ülkemiz ateş hattında, bölünmeme, ayakta kalma mücadelesi veriyoruz. Bölünür ve büyük güçlere köle durumuna düşersek, geçmişte olduğu gibi bir işgal yaşarsak, ne paramızın bir anlamı olur, ne de bayrağımızın. Küçük hesap zamanı değil, sabır ve şükür zamanı. Kenetlenme ve birlik olma zamanı.

Sonuç olarak altıncı hislerimizi yeniden devreye sokalım, basiret nuruyla bakalım, kalp gözüyle gerçekleri görelim. Basiretimiz, ferasetimiz bağlı ise sebebini düşünelim. Belli ki günah lekelerinden kalplerimiz kara, yüreklerimiz katı, ölümü çok düşünmüyoruz, Kur'an'ı anlayarak, hissederek okumuyoruz. Unutmayalım, kalplerimizin cilası Kur'an'ı çok okumak ve ölümü çok hatırlamak. Siyasi gözlükleri çıkarıp, etnik taassupları bırakıp bütün inananlara kardeş gözüyle bakmalı, yerli düşünmeli ve milli olmalı.


Yazarın Diğer Yazıları