ŞÜKÜR, BU GÜNLERİ DE GÖRDÜK

Bizden önceki nesiller, savaşlar, kıtlıklar, yokluklar, yasaklar, darbeler gördüler, hayallerle, ümitlerle, özlemlerle yaşadılar. Savaşlardan yeni çıkmışlardı, yoksuldular, yaralıydılar, o yüzden yasaklara direnemediler, gasp edilen haklarını isteyemediler, alamadılar. Nihayet iki binli yıllara gelindi. İletişim sektörü hızla gelişti, millet zenginleşti, eğitimli insan çoğaldı, toplum güdülen bir sürü olmaktan çıktı, her şeyin farkına vardı. AK Parti hükümetleriyle müthiş bir özgüven geldi. Birçok yasak kalktı, bu millet inanç ve ibadet özgürlüğünün ve demokrasinin tadını çıkarmaya başladı. Seksen altı yıl önce ibadete kapatılan, minarelerinde ezan sesine hasret kaldığımız, müze yapmakla hep suçluluk hissettiğimiz Ayasofya'nın ibadete açıldığını gördük. 24 Temmuz Cuma günü 350 bin cemaat eşliğinde ilk cuma namazını Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Erbaş kıldırdı. Böylece bu milletin üzerinden duran büyük bir manevi yük kalktı, Fatih Sultan Muhammet Han'ın bedduasından kurtulduk, 467 yıllık vasiyet ve vakfiyenin gereği yerine getirildi. Rabbimize ne kadar şükretsek, yöneticilerimize ne kadar teşekkür etsek az. Şükür bu günleri de gördük diyoruz.

Evet, 537 yılında yapılıp dünyanın en görkemli kilisesi olarak açılan, 1453 yılında fethin sembolü ve kılıç hakkı olarak camiye dönüştürülen Ayasofya, 1934 yılında bir bakanlar kurulu kararıyla müzeye çevrilerek ibadete kapatılmış, 1500 yıllık mabet olma işlevine son verilmişti. O görkemli sanat abidesi yapı, son 86 yıl boyunca yapılış amacına uygun kullanılmamış ve içerisinde Allah'ın zikri yasaklanmıştı. Kilise iken de, cami iken de mabet hüviyetini koruyan Ayasofya, son seksen altı yıl fetret dönemini yaşadı, hasretle ibadete açılacağı günleri bekledi. İçerisinde bulunan "ağlayan mermer” sütun, sanki tekbir seslerine hasretinden ağlar gibiydi.

Çok şükür büyük bir manevi yük sırtımızdan indi, üzerimizdeki lanet kalktı, bize İstanbul'u hediye ve emanet eden Koca Fatih'e karşı mahcubiyetimiz sona erdi, vasiyetini yerine getirdik. Artık alnı açık, yüzü ak olarak İstanbul'un fethini kutlayabiliriz. Bir kısım beyinsizler, şuursuzlar, milli ve dini duyguları dumura uğramışlar, yurtdışı ne der korkusu taşıyanlar, Atatürk'ün kararlarını değişmez kutsallar (doğmalar) olarak kabul edenler, "Ayasofya müze olarak kalmalı, aksi halde Hıristiyan devletlerin tepkisine ve baskısına maruz kalırız” dese de, Yargımızın isabetli kararı, Sayın Cumhurbaşkanımızın cesareti ve dava şuuru sayesinde Ayasofya'nın zincirleri kırıldı. Yurt dışında birkaç çatlak sesten başka da bir şey çıkmadı. Kudüslü bir papaz bile buna sevindi, bir hakkı teslim etti, "camiye dönüşmekle Ayasofya'nın itibarı ve şerefi arttı” dedi.

Ayasofya cami hüviyetine dönüşmekle otantik özelliklerinden, gösterime açık sanat değerlerinden hiçbir şey kaybetmeyecek. İçerideki ibadete engel olan, daha doğrusu ibadet yapanın karşısında bulunması mekruh olan resimler ve ikonlar perde ile kapatılacak, insanımız huzur içinde namazını kılacak, diğer zamanlarda turistler ve ziyaretçiler bu sanat eserlerini görebilecek, Ayasofya'nın kapıları tüm dünya insanına açık olacak, müze olarak da hizmet verecek hem de ücret alınmayacak. Rabbimiz başka kaynaklardan oradan aldığımız ücreti fazlasıyla verecektir.

Evet, tadilat günleri hariç tarih boyunca Ayasofya hep açık kaldı. 1934 yılında henüz maksadını ve sebebini bilmediğimiz, sahibini tanıyamadığımız bir el, 86 yıl boyunca ana mekanı namaz kılmaya kapattı, müzeye çevirdi. Bu milletin ısrarlı talebi karşısında duramayan sağ hükümetler, bitişiğindeki Sultan Mahfili dediğimiz mescitte seksenli yıllarda cemaatle namaza izin verdi. Diyanet hep imam kadrosu bulundurdu, bitişikteki mescitte ezan okuttu.

Geçen bir yazımda "Ayasofya ibadete açıldığı gün gerçek bağımsız bir devlet olduğumuzu anlayacağız, bağımsızlığımızı tescil ettireceğiz, o gün biz Müslümanların bayramı olacak” demiştim. Fatih Sultan Muhammet Han kabrinde üzgündü, ömrü boyunca yazılarında, konferanslarında "Ayasofya açılmalı, bir gün mutlaka açılacak” diyen Necip Fazıl ve Kadir Mısıroğlu gibi tarihçi ve mütefekkirler, kabirlerinde Ayasofya'da ezanların okunacağını bekliyorlardı. Artık yer altındakiler de yer üstündekiler de sevinç içinde. Hasret sona erdi, Ayasofya'nın minarelerinde ezan okundu, Mimar Sinan'ın yaptığı mihrapta imam namaz kıldırdı, minberinde hutbe okundu. Artık siyasiler rahat olsunlar. Kimse Ayasofya'yı siyasetin bir parçası yapmayacak, siyasi şov demeyecek. Hükümetlerimiz Ayasofya'yı ibadete açamamanın ezikliğini duymayacaklar. Artık Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın cesareti, yabancılar karşısında dik duruşu, ABD'den icazetli olup olmadığı, Batıya eğilip eğilmediği tartışılmayacak, iktidarıyla- muhalefetiyle seksen üç milyon Türk vatandaşı yiğidi öldürse de hakkını teslim edecek.

Evet, Ayasofya'nın kiliseden camiye tahvili, İstanbul'un fethinin sembolüdür. Batı beş yüz yılıdır İstanbul'u türklere kaptırmanın acısıyla yanmaktadır. Ayasofya'nın cemiye çevrilmesi de onlar için ayrı bir acıydı. Hep bu acıyla yaşadılar ve son bir hamleyle Çanakkale çıkarmasıyla ve Sevr muahedesiyle İstanbul'u işgali denediler, ama olmadı. İstiklal savaşının arkasından silah atmadan İngilizler işgale son verip giderken gizli pazarlıkların içinde Ayasofya da vardı ki, 1934 yılında ibadete kapatılmıştı. Dolayısıyla Ayasofya'yı tekrar cami hüviyetine çevirmekle Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'un ikinci fatihi olmuştur. İstanbul gerçek bağımsızlığına bugün kavuşmuş, yeni bir fetih gerçekleşmiştir. Bu bir iddia değil realitedir. Ayasofya'ya dokundurmayan gizli bir el vardı, bu el kırıldı ve Ayasofya mabet hüviyetine kavuştu. Yapıldığında Allah'ın evi (Beytullah) olarak inşa edildi, Ayasofya ismi de bu kutsallığına vurgu yapar. Bundan böyle de Allah'ın evi (beytullah) olmaya devam edecek. Kutsallık, ibadette alınan sevap noktasında Mescid-i Haram (kabe'nin çevresi), Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa dışında hiç bir caminin ayrıcalığı, özelliği ve önceliği yok, başka hiçbir mescide daha fazla sevap almak için yolculuk yapılmaz. Ama Ayasofya, Hıristiyanlığa karşı İslamiyet'in galibiyetinin ve fethin sembolü olduğu için diğer camilerden farklıdır. Bizzat Hazreti Peygamber tarafından övülen bir kumandan ve ordu tarafından cami yapılmıştır, o komutanın vasiyeti vardır, cami dışına çevirenlere bedduası vardır. İçerisinde her hafta Hızır'ın namaz kıldığı rivayet edilir.

Sonuç olarak İstanbul denilince Ayasofya ve Fatih Sultan Mehmet akla gelirdi. Bundan böyle Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Ayasofya'yı camiye çeviren ikinci fatih olarak hep duayla anılacak. Emeği geçenlerden, yazanlardan, çizenlerden, yargıya gidenlerden, hakkı teslim eden yargıçlarımızdan ve son mührü basan Sayın Cumhurbaşkanımızdan Allah razı olsun. Rabbim her iki cihanda yüzlerini ak etsin.

 


Yazarın Diğer Yazıları