Aman Dikkat!

Bir yakın, bir de uzak tarihten iki  misal..
1979 da Afganistan Ruslar tarafından işgal edildi. Ruslar kendilerine buldukları Babrak Karmal ismindeki bir “kukla” nın daveti üzerine güya “devrim”  amacıyla Afganistan’a girdiler.
Komünist Rus canavarı, Orta Asya’daki İslam-Türk ülkelerini yutmuş, doymamıştı. Bizim yerli komünistlere göre, komünizm emperyalizmin antidotu  idi. Gerçekte ise Komünist Rusya’nın  emperyal açlığı doymak bilmiyordu. Gariban Afganistan’a hırsla ve iştahla saldırdı.
Ama Afganlar demir leblebi çıktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Rusların dişleri kırıldığı gibi, Afgan lokması boğazlarına oturdu, canlarını kurtarmak için Afganistan’dan kaçtıkları gibi, üstelik Türki Devletleri de ellerinden kaçırdılar. Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan oldular.
Ne yazık ki Ruslara karşı destani bir zafer kazanan Afganlar, aralarında uyum sağlayamadılar. Liderler ve cemaatler yıllarca birbirleriyle çarpıştılar  ve çekiştiler. Birlik, beraberlik olamadılar. Ülkelerini yönetemediler. Rusların veremediği zararı kendi kendilerine verdiler. Afganistan’ı mahvettiler, ülkelerini ABD’ ye işgal ettirdiler. Bugün Afganistan halkı dünyanın en fakir en sefil halkı.
Gelelim uzak tarihe ....
Şah İsmail zalim ve yayılmacıydı. Düşmanlarının kafatasından şarap içerdi, Uzun Hasan’ın kızı olan kendi öz annesini bile katletmişti. Osmanlılar ve Memlukler ülkelerini İsmail’e karşı korumak durumundaydılar. Yavuz, Memluk Sultanı Kansu Gavri’ye “baba” diye hitap eden samimi, içten mektuplar yazıp ittifak teklif etti. Ancak Gavri  olumlu adımı atamadı, ittifak sağlanamadı Yavuz, İsmail’in karşısında yalnız kaldı.. Kim bilir belki bunda Yavuz’un da payı vardı.
İsmail, Yavuz’a Çaldıran’da yenildi ama ortadan kaldırılamadı. İran asırlarca sorun olmaya devam etti. Yavuz ile Gavri de dost olamadıkları yetmezmiş gibi, üstelik düşman oldular. Sonuçta Gavri, yenilip, Memlükler tarihten silindiler, ama bu Osmanlı için de hayırlı olmadı. Memlukler’in yıkılması belki Hint okyanusunun Avrupaların eline geçmesinin yolunu açtı. Osmanlı gereğinden fazla büyüyerek dinamizmini kaybetti.
İki İslam ülkesi sinerji yaratıp güç birliği kuramamışlardı.
Bir hasır iki dervişe yetiyor, dünya iki sultana yetmiyordu!
Gelelim günümüze....
AKP iktidarının ülkemize çok kazanımları oldu. 28 Şubat’ın ardından biraz da mağduriyetin getirdiği masumiyetle insanlar ve cemaatler tevazu ile  ihlasla beraber oldular, birlik oldular, dirliği sağladılar.
Masum insanların iktidarı olan AKP, daha önce hayal bile edilemeyen başarılara imza attı. Bu başarılarda bu iktidara destek veren herkesin, ama herkesin seçmeninden liderine kadar  samimi, mütevazi, fedakar, idealist olmalarının  payı büyüktü. Yanlışlar ve hatalar bu ihlas ve samimiyet içinde hazmedildi.
Son zamanlarda ”birlik ve dirlik” de sarsılma hissediliyor. Erdoğan-Gül
çekişiyor, parti-cemaat restleşiyor gibi bir hava seziliyor. Ya da bazı çevreler böyle bir hava yaratmaya çalışıyorlar.
Hem ahenk ve sinerjinin  devamında, hem kalkınma ve atılımların yüksek tempoda sürdürülmesinde herkes tarihi sorumluluk taşıyor. Milletlerin önüne böyle tarihi fırsatlar çok nadiren gelmektedir.
Fırsatın kazası olmaz!


Yazarın Diğer Yazıları