Hicret,Sadece Örümcek Ve Güvercin mi?

    4 Kasım 2013 günü,1 muharrem 1435, yani Hicri Yılbaşı.
    Hicri Takvim, Hz. Ömer'in halifeliği zamanında, hicretten 17 sene sonra toplanan bir konsey tarafından, Hz. Ali'nin önerisiyle Hicretin gerçekleştiği yıl 1 kabul edilerek oluşturulmuştur. Bundan önce yıllar rakamla değil o yıl gerçekleşen önemli olayların isimleriyle anılmaktaydı. Fil senesi, Fil senesinden iki sonraki sene, Kabe'nin tamirinin yapıldığı tamir senesi, sel senesi gibi.. Anlaşıldığına göre  o zamanlar “İSLAM” ın doğuşu “HİCRET” le ilgilendirilmiş, İslami Takvim “HİCRET” le başlatılmıştır.


    Neden Miladi Takvim Hz. İsa’ nın doğum gününde başlarken, Hicri Takvim hicretle başlamaktadır?
    Hicret hakkında, hicreti tam açıklayamayan, klasik bir anlatım bulunmakta her yıl aynı format ve şablon ifadeler Müslümanlara tekrarlanmaktadır.
    Hicret hadisesinde Müslümanlar, Peygamber (S.A.V.) in mağaraya sığınmasıyla gelişen örümcek-güvercin mucizesine odaklandırılmakta, hicret bu çerçevenin dışında düşündürülmemektedir.
    Elbette bu mucize, önemli ve anlamlıdır, ama hicret örümcek ve güvercinden ibaret değildir.
    Hicretin, asırlardır gözden kaçan, hissedilemeyen, üzerinde durulmayan, gündeme girmeyen, Müslümanların İslam’ı kavrama ve öğrenmede tam odaklanacakları, ders ve örnek alacakları bir arka planını var. Hicretin bu açıdan insanlık tarihinde başka bir eşi benzeri bulunmamaktadır.
     Hicrette ,yüzlerce insan evlerini, işlerini, eşlerini, çocuklarını, sermayelerini, şehirlerini bir daha dönmemek üzere, dönme umudu, hesabı,beklentisi olmadan, arkalarında bırakarak, Mekke’ yi terk etmişlerdir.
      Bu terk tamamen kendi tercihleri ve iradeleriyledir. Dünyaya ait neleri varsa, hepsinden vazgeçmiş ideallerine yürümüşlerdir.
    Hicret edenler çoğunlukla gece ayrılmışlarıdır Mekke’den.....
    Bu ayrılış çok hüzünlü olmalıdır. Uyuyan çocuklarına, eşine, evine, sokağına son kez bakıyor, onlardan acı içinde kopuyor, yavaş ve sessiz adımlarla, her şeyini ardında  bırakarak, bir daha dönmemek üzere, sadece beline sardığı azığıyla karanlığa doğru yürüyor. Yüzlercesi bu zor, dayanılması imkansız anı yaşıyor.
    Hicretteki bu kopuş anı, insanlığın ve o insanların en yüceldikleri, “EN BÜYÜK İNSANLAR” oldukları andır.
    Acaba diyorum o ayrılış ve kopuş anının psikolojisi, dramı, hüznü, gözyaşları, acısı, tereddütten iradeye yönelişi, zorlu kopuşun ardından başlayan acılı, eziyetli yolculukları bir filmde işlenemez mi?
    Hutbelerde güvercin ve örümcekle beraber o anlar, oralarda yaşananlar vurgulanamaz mı?
    Allah o yolcular için, kötülüklerini örteceği (Âl-i İmrân,3/195), onlardan razı olduğu, onlar için cennetler hazırladığı (Tevbe, 9/100), onların hakîkî mü'minler olduğu (Enfâl, 8/74), Allah katındaki derecelerinin büyük olduğu (Tevbe, 9/20) ve Allah'ın rahmetine mazhar olacakları (Bakara, 2/218)’ ayetlerini indirmiştir.
     Onlar dünyadan ahirete, basitlikten ideale, zevalden bekaya, zulümden adalete, yürümüşlerdir. O küçük ve cılız adımlar insanlığın kader adımları olmuştur.


Yazarın Diğer Yazıları