Rektör Erol Güngör!

Selçuk Üniversitesi'nin kuruluş yıllarındaki  rektörlerinden Prof. Dr. Erol Güngör Türk Düşünce Tarihinde kalıcı tesirleri olmuş, fikir hayatımızda  derin izler bırakmıştır.
Erol Güngör, kısa hayatına rağmen çok sayıda, eserler  bırakmıştır.
Erol Güngör'ün eserlerini okurken sanki Sokullu Mehmet Paşa ile sohbet ediyormuşum gibi bir his taşırım. Üslubunda bir büyük devletin başkanının, büyük bir medeniyetin feylesofunun vakarı, ciddiyeti, bilgeliği, ağırbaşlılığını  bulurum.
Erol Güngör'ün hayran olduğu, iftihar ettiği, bir ferdi olmakla bahtiyar olduğu bir “MİLLETİ” var.
Erol Güngör'ün milleti hangi millet?
Hani, Bosnalıların katledildiği günlerde onlara yardım için keçisini kucağına alıp gelen, kıyıda köşede yıllarca biriktirdiği üç kuruşunu Çeçenlere, Pakistanlılara  gönderen, Kıbrıs'ta, Güneydoğuda çocukları ön saflarda vuruşan, Gazze için düzenlenen konvoy geçerken yolun kenarına durup, bükülmüş beli ile onlara candan el sallayıp, bembeyaz sakalından gözyaşları süzülürken, yaşlı eşi de seccadesinde ellerini rabbine kaldıran MİLLET!
Erol Güngör, batı taklitçisi ve hayranı aydınlardan bizardır, ”MİLLİ KÜLTÜR” ün de yılmaz savunucusudur.
 Erol Güngör'ü kendisinden bazı alıntılarla yad etmek istiyorum.
“Herhangi bir Türk köyünde geceleri okunan Ahmediye, Muhammediye, Hazret-i Ali cenkleri gibi kitaplar yeniçeri kışlalarında da okunur, ihtiyar yeniçeriler gençlere eski savaşların hatıralarını anlatırlardı. Savaşa dua ile başlanır, gülbank çekilir, yürüyüşte ve hücumda tekbirler alınır, çarpışma sırasında sancak dibinde ordu hafızları tarafından fetih suresi okunurdu. Bu gelenek Mohaç'ın gazilerini ta Malazgirt gazilerine, oradan da Bedir'de çarpışan iman ordusuna bağlıyordu. Nitekim Çanakkale'de ve Dumlupınar'da, hatta Ko- re'de çarpışanlar da aynı geleneğin yeni örneklerini verdiler. İstanbul'u alan Yeniçeri, yine Yahya Kemal'in söylediği gibi fetih müjdesini veren Peygam- ber'in, İslam'ın kılıcını pençesinde tutan Ali'nin, gülbankı gökleri tutan Hacı Bektaş Veli 'nin ve nihayet kaderin yüce sahibinin aşkına vuruyordu.”
 “Türk hakimiyetinin sona erişinden yüz elli yıl sonra bir Yugoslav tarihçisine “İmparatorluğumuz yıkılmadan önce ne kadar mesud ve haysiyetliydik” dedirten kudret nedir? ? Bizi bıraktığınız için kabahat sizdedir diyen Yunan askeri ataşesine bu sözü kim söyletiyor? Yunanistan'la mübadele edilen Anadolu Rumları niçin “gavur elinde kaldık” diye şikayet ediyorlar? Gül Baba türbesi önünde milletinin kaderine ağlayan Macar tarihçisi, “Arap birliği sadece Türkler zamanında vardı” diyen Lübnanlı tarihçi, Türklerle birlikte huzur ve bereket de gitti diyen Yemenli, Osmanlı Valilerini evliya mertebesine çıkaran Bağdadlı, Türkler geliyor diye evine Türk bayrağı çeken Suriyeli hangi hasreti dile getiriyor?  “Hala bozgun psikolojisi içinde yaşayan münevverler başlarını biraz çevirip de kendi halklarına bakarlarsa ondan daha büyük bir manevi güç kaynağı olmadığını anlayabilirler. Yeryüzünde tarihin en büyük en  yüce devletini kurmuş bir milletin kendisinden daha başka örnekler aramaya ihtiyacı yoktur.”
“Münevver kendi memleketindeki sıkıntıyı paylaşmamak için yabancı memleketlere yerleşmeye çalışıyor, halk burada rahat bir hayat sürebilmek için       Yabancı memleketlere sıkıntı çekmeye gidiyor. Türk köylüsü daha önce dedelerinin fatih bir millet olarak gittiği ülkelerde şimdi temizlik işçiliği yapıyor, fakat o hala dedeleri gibi başı dik, ayıbı olmayan, nefsine güvenle yaşayan bir insandır. Batı ülkelerine tahsil v.s. için giden münevverlerimiz ise Türkiye'den değil de sanki Katanga'dan gitmiş gibidirler; bütün gayretleriyle kendilerinin Avrupalı veya Amerikalı muaşeret tarzını tamamen benimsediklerini, böylelikle yabancıların tasavvurundaki eski Türk tipinden kurtulduklarını göstermeye çalışırlar.”
                                




 


Yazarın Diğer Yazıları