AŞK NE DEĞİLDİR

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

Kimimiz her şeyi başlıklar altında incelemeyi sever. Titiz ve özdisiplinli insan için sıralamak, gruplandırmak ve tasnif etmek önemlidir. Bu nedenle, düşünen insanlara: "Sizce nedir aşk…” denildiğinde hemen sorarlar, "Bahsettiğiniz beşeri aşk mı, ilahi aşk mı?”

 

Sanki herkesin konsensusla (ortak fikir) anlaştığı bir aşk tanımı var! Diyelim ki var, acaba aşk karın doyuruyor mu, bitmek bilmeyen ihtiyaç ve arzularımızı karşılıyor mu? Sanki acımasız geçim ekonomisinde aşka yer var! Güç ve para, besin zinciri ve aşk…

 

Aslında şunu merak ediyorum, herkes kendince bir "aşk” yaşar mı? Aşk sandığımız hissiyatın bizleri defalarca nasıl aldattığını biliyorum. Acaba başkaları da benim gibi o aşka aldanıp akıl dairesinden çıkmışlar mıdır? Eğer birlikte aldanıyorsak, bu acımızı azaltır mı?

 

İnsan ne iflah olmaz bir varlık değil mi? Kendine umut verecek, yüreğini coşku ve heyecanla titretecek hikâyeler yaratır. Üstelik buna önce kendisi inanacak kadar zavallıdır. Bunlar içinde en masum görünenidir aşk! Kozasından ayrılan kelebeğin hasretidir belki de!

 

Bir yanım, aşkı bunca yüceltmişken bir yanım saflığımla niye alay edip duruyor? Hangi tarafı tutsam farketmiyor. Her zaman incinen, örselenen "ben” oluyor! Neden âşık olduğum insanın yanındayken bile onu özlüyorum? Hiç kavuşamayanlar n'apsınlar peki, ah…

 

Aşk için her şeyi terk etmiş olmak mı; yoksa tüm olumsuzlukları, tüm mutsuzlukları tamamen alıp götürmesini beklerken, aşkın yaraları iyileştirmekteki acizliğini görmüş olmak mı? Acaba hangisi daha acı verir? Aşk göründüğü kadar masum değil, sizi sizden alır.

 

Kedere gark edip kaderi sorgulatır aşk. Aşk denilen adrenalin bombası patlarsa ne serotonin kalır geride ne de endorfin. Kim olursanız olun şaftınız kayar, dengeniz bozulur. Kendine has adalet anlayışı vardır. Bir saat mutlu, bir ömür mutsuz olmayı kabul edersiniz!

 

İki farklı galaksiden kopan iki ayrı parçanın çarpışması gibidir. Ayrı duran kol düğmeleri diye anlatmış ya rahmetli Manço; işte onlar birleştiğinde açığa çıkan enerjinin bileşkesidir… Hem onunla olunmaz hem onsuz yaşanmaz! Nihayetinde, sizden geriye zerre kalmaz!

 

Buraya kadar okuduklarınız hiç birisi aşka dair değil. Kokusunu, tenini özlemek değil, dikenli anılarda boğulmak değil, gururunu ve benliğini yitirmek değil. Aşkın tanımı bunların o denli uzağında ki ancak güneşte yaşayanlar bilir. Bu nedenle konumuz, aşk ne değildir?

 

"Od'a yandırdın, külün savurdun; öyle mi gerek seni seveni” diyor bizim Âşık Yunus, uzun saçlarını hangi değirmende ağarttığı belli… Yoksa bu gafil gibi 400 kelimeye bir aşk yazısını sığdırmaya çalışırdı. Yunus'a göre aradığımız tanım, tasavvufi bir terim aynı zamanda. Aynı şiirde bizlere fısıldıyor: "Âşık olanın nişanı vardır: Melamet…” illa nasibinde olan, anlamını da bulacaktır. Arayanların bulamadığı, aramadan da bulunmaz!

 

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları