Başlarken

Başlangıçlar zordur. Zor olduğu kadar umutlu ve heyecanlı.Bundan böyle bu köşede siz değerli Yeni Konya Gazetesi okurlarıyla zaman zaman aktüel olanı, zaman zaman kadimden beri konuşulanı her hafta birlikte masaya yatıracak, hasbıhal edeceğiz. Değişen, eskiyen gündemin içinde eskimeyeni kovalamaya çalışacağız.
İlk yazımızda ''eğitim şart'' diyerek 89. yaşını bu ay dolduran Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nu konuşacağız.


Hilafet ile Şer'iyye ve Evkâf Vekaleti'nin kaldırılmasına dair düzenlemelerle aynı gün  çıkan Tevhidi Tedrisat Kanunuyla Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün okullar, Maarif Vekaleti'ne devredilmiş ve bağlanmıştır. Laiklik ilkesinin bir gereği olarak çıkartıldığı bizlere okullarda öğretilen bu Kanunla tüm okullarda aynı dersler okutulacak, öğrenciler bilinen ideolojiye uygun bir tedrisattan geçirilecektir. Günün popüler akımlarına göre afyon olarak görülen din eğitimi devlet kontrolünde asgariye çekilecek, bunun yerine milli bayramlarda balolarda dans edebilen, manevi değerlerinden arındırılmış ''çağdaş'' bir nesil yetiştirilecektir.
Kanunun lafzında ki Medrese ve Mekteplerin Maarif Vekaletine bağlanmalarına ve devir edilmesine yapılan vurgu önemlidir. Devir varsa bağlanmaya ne hacet bağlanma varsa devre ne gerek var diyebilirsiniz. Fakat öyle değil. Bilindiği gibi medeniyetimiz vakıflar medeniyetidir. Ecdat eserleri yapmakla kalmamış onların geleceğini ve çalışmasını da teminat altına alacak şekilde vakıflar kurmuştur. Camiler, külliyeler, medreseler, mektepler özetle kamunun hizmetine özgülenmiş tüm kurumlar böylece kimseye muhtaç olmadan asırlarca varlığını devam ettirmiştir.


Kanun yürürlüğe girdikten sonra Medreseler vakıflarıyla birlikte maarif vekaletine devrolunmuştur. Devir hukuk dünyasında sonuç doğurduktan sonra Tevhid-i Tedrisat Kanunu maddeleri arasında mahalle mektepleri ve medreselerin kapatılmasına dair bir düzenleme bulunmamasına rağmen yayınlanan bir genelge ile ''ilkokulların hiçbirinde meslek dersleri okutulamayacağı, bunun öğretimin birleştirilmesine aykırı olacağı gerekçesiyle” mahalle mektepleri ve medreseler kapatılmıştır. Böylece Medreseler ve vakıflar tam anlamıyla devletleştirilmiştir. Bu süreçten pek çok diğer köklü eğitim kurumu gibi Fatih ve Süleymaniye medreseleri de nasibini almıştır.  İstanbul Darülfünunu bünyesindeki İlahiyat Fakültesi'yle birleştirilen bu kurumlar 1933 üniversite reformu sonucunda Yüksek İslam Enstitüsü'ne çevrilmiş, ertesi yıl sadece 20 öğrencisi kaldığı için kapatılmıştır.


    Resmi öğretinin dışında medreselerin aslında Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla kapatılmadığına dair son zamanlarda konuşulan tespitin önemli bazı sonuçları vardır. Öncelikle Vakıfların onu Vakfedenin malı olmasına dair kural bu fikirle aşılmış, medreseleri kapatılsa, bile vakıflarının devam etmesi engellenmiştir. Ayrıca din eğitimi için hasredilmiş vakıfların vakıf senedi  dışında kullanılmasına imkân sağlanmıştır. Öte yandan Medreselerin kapatılmış olması Tevhidi Tedrisat Kanununa dayanmamasına rağmen kapatılmanın hukuki dayanağı yıllarca Tevhidi Tedrisat Kanunu olarak gösterilerek kapatmaya yönelik tasarruf yıllarca tartışmasız kılınmıştır.  1982 Anayasanın 174. maddesinde de ifade edildiği üzere Tevhidi Tedrisat Kanunun İnkılâp Kanunlarından olduğuna dair düzeleme ile bu kanun lehine Anayasa ile oluşturulan Anayasa'nın da üzerinde ki pozisyon sayesinde tartışmasızlık pekiştirilmiştir.


Peki sonra ne oldu belki de vakıf malı üzerine oturmasından bugüne kadar ülkemizde eğitim sisteminden yana şikayetler hiç bir zaman dinmedi. Eğitim Sistemlerinin ömürleri hep kısa oldu. Milli Eğitim Bakanlıkları bakanı en sık değiştirilen bakanlıklardan biri oldu. Bu arada milletin evlatlarına dinini öğretmeye dair arzusu hiç bir zaman azalmadı. Bu noktada yine devletin kontrolünde din eğitimi verilmesine dönük İmam Hatip Liselerinin ve burada okuyan öğrencilerin sayısı olağan üstü dönemler dışında hep arttı. Allah ağızlarıyla nurunu söndürmek isteyenlere izin vermedi.


Yazarın Diğer Yazıları