DEVLET VE ADALET

    Okullarda vatandaşlarının başını okşayıp, ona eğitim öğretim hizmeti sunan devlet; hastanelerde vatandaşlarının yaralarına merhem, hastalıklarına şifa vesilesi oluyor. Sosyal hizmetlerde mahzun gönüllere kucak açıyor, göz yaşlarını siliyor. Adliyelerde ise devletin bir elinde kamu gücünü temsil eden kılınıcıyla diğer elinde millet adına dağıtılan adaleti simgeleyen terazisiyle  uyuşmazlıklara çözüm bulan farklı bir yüzü karşımıza çıkıyor.
    Hukuk devletinde adliyeler haksızların giderilmesi ve içimizde oluşan bizzat hak alma isteğinin karşılaması için yegane meşru sığınaklardır. Adliye teşkilatı temel hakların, özgürlüklerin toplumsal huzurun ve barışın teminatıdır. Bu değerlerin hakkıyla korunabilmesi adalet hizmetinin tarafsız, verimli, etkin ve hızlı bir şekilde yerine getirilmesine bağlıdır.
    
    Ülkemizde son yıllarda adliyelerin fiziksel mekanlarının ve teknolojik alt yapılarının iyileştirilmesi için önemli çalışmalara imza atıldı. Bunun yanında  hukukun üstünlüğü ve insan hakları, ekseninde yargı alanında önemli yenilikler  yapıldı. Sonuçta vatandaşlara daha kaliteli ve hızlı adalet hizmeti sunulması noktasında mesafe kat edilmişse de istenilen düzeye ulaşıldığını söylemek zor. Mevzuatta ki pürüzlerle birlikte yapılan tüm yeniliklere rağmen bir kısım uygulayıcılarda eski alışkanlıkları sürdürme eğilimi hakim.  Halbuki bir milletin medeniyet seviyesinin en önemli göstergesi uygulayıcıların ve milletin adalete verdikleri değerdir. Adalete değer veren gerçek medeniyeti yakalamış olan devletlerde hakimler kürsüye usulen yargılama yapmak yada temyiz mahkemesine dosya hazırlamak için değil, adalet dağıtmak için otururlar. Hukuksal sorunlara hukuki çözümler ararlar. Öncesinde sübjektif bir vicdanı kanaat kazanıp sonra delillerin aslında işin başında kazanılmış olan öznel yargıyı kuvvetlendirmek maksadıyla toplanması halinde adil kararlar verilmesi mümkün değildir.
    Hukuksal sorunlar karşısında siyasi yada ideolojik yakınlıklardan, sosyal çevreden öte evrensel değerler ışığında, çağın koşullarına uygun, insan hak ve özgürlüklerini üstün tutan bir yaklaşıma ve vicdana ihtiyacımız var. Aksi halde vicdani kanaate göre karar veriyorum derken, hukuka karşı vicdansızlık etmiş oluruz. Devlet lehine zorlama yorumlarla koruduğumuzu düşündüğümüz devlete adaleti örseleyerek, aslında en büyük zararı veriyoruz. Çünkü kişilerin vatandaşı oldukları devlete bağlılıkları adalete olan güvenleriyle doğru orantılıdır.
    Osmanlı Devletinin çağlar boyu süren cihan hakimiyetinin sırlarını Fatih Sultan Mehmet'in kollarının kesilmesine karar veren Hakim Çelebi Hızır Bey'de, Yıldırım Beyazıt'ın şahitliğini kabul etmeyen Mevlana Şemsettin Fenari'de, Yavuz Sultan Selim'in fermanını kanuna ve şeriata uygun değildir diye icra etmeyen Molla Hüsrev'de aramak gerekir.
     Yeni adli yıl 1 Eylül'de başlıyor. Yeni başlangıçlar içinde yeni heyecanları, umutları barındırır. Yeni adli yılda da yine umutluyuz ve bu umudumuzun peşinden gitmeye kararlı...
    Yeni adli yılın insanların sıkıntılarını damla damla içine doldurmuş, o acılarla olgunlaşmış olan ve adalet hizmetinin içinde yer alan adalet sevdalısı hakimlere, avukatlara, savcılara, adliye ve avukat çalışanlarına hayırlı olmasını diliyorum.
    Umarım önümüzde ki dönemde milletimize daha adil yarınların kapılarının aralanmasını hep birlikte sağlayabiliriz.


Yazarın Diğer Yazıları