Hiç Böyle Bir Lüksümüz Olmadı

Birkaç gün önce Çalışan Gazeteciler Günümüzü kutladık. Çalışan Gazeteciler Günümüzde bizi tebrik etmek için gelen dostlarımızla ilgilenip, gelen kutlama, telefon, SMS ve sosyal medya mesajlarına cevap vermeye çalışırken, ulusal medyada gündem olan bir konuyu kaçırdık.

Konu İstanbul’daki meslektaşlarımızla ilgiliydi. Malumunuz meslektaşlarımız birkaç haftadan bu tarafa İstanbul Emniyet Müdürlüğüne alınmıyorlar. Alınmalımı, alınmamalımı konusu farklı bir konu. Burada biz Anadolu Gazetecilerini ilgilendiren boyut, gazetecilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesinde bulunan basın odaları konusu.

Okul dönemini de katacak olursak, 28 yıldır basın mesleğinin içindeyim.  Bu 28 yıllık meslek hayatımın bir bölümünde İstanbul’da da görev yaptım. İstanbul’da Polis Muhabirliği yapmadığım için 1985-1992 döneminde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde basın odaları var mıydı, yok muydu, hatırlamıyorum. Ancak bildiğim, Konya ve Anadolu’daki İl Emniyet Müdürlüklerinde böyle bir şey yok.

Peki, Emniyet Müdürlüklerinde basın odaları olmalı mı? Bu konuya geçmeden önce aklıma Konya’daki bir uygulama geldi. Önceki İl Emniyet Müdürlerimizden birinin döneminde Emniyet İle Gazetecilerin arası çok iyiydi. Olması gerekenden daha çok. O dönemi hatırlayanlar bilirler, Konya medyasının gündeminin büyük bölümünü Asayiş haberleri tutardı. Her gün ayrı bir operasyon, her gün ayrı bir hareketlilik. Hatta bir çok operasyon naklen yayınlarla duyuruldu. Naklen yayın imkanı olmayanlar ise “Son Dakika” ibareleriyle…  Konya televizyonlarını izleyen, internet sitelerini takip eden veya gazetelerini okuyanlar sanırlardı ki, “Konya Teksas olmuş!...”

Hatırlayın o dönemi. Mutlaka sizi de arayan dostlarınız olmuştur. Şahsen beni şehir dışından çok arkadaşım, dostum aradı. “Ya ne oluyor Konya’ya, biz Konya’yı huzur şehri olarak bilirdik, meğer Konya neymiş.. “ gibilerinden şaşkınlık ifade eden cümlelerle gerçeği öğrenmeye çalıştılar. Benim yapılan operasyonların içeriğiyle ilgili bir itirazım yok. Belki de tüm operasyonlar haklı nedenlere dayanıyordu. Onu bilemiyorum. Burada önemli olan tüm bu operasyonların sunuş şekliydi. Sunuş Konya’ya zarar veriyordu.

Sunuşun Konya’ya zarar verdiğini sadece biz söylemedik. Ondan sonra gelen İl Emniyet Müdürü de söyledi. Yeni müdürü ziyaret ettiğimizde bize “şov dönemi bitti, biz işimizi yapacağız, siz de işinizi yapın, işimizi yaparken de Konya’nın imajına zarar vermemeye azami oranda dikkat edeceğiz”dedi. Ardından da ekledi. “Siz de kusura bakmayın polis sizinle eskisi kadar içli dışlı olmayacak”. İlk bakışta söylenenler hoşumuza gitmemişti. Ama müdür bey, nedenini ve nasıl olması gerektiğini bize uzun uzun anlattıktan sonra, yeni müdürün haklı olduğunu anladık ve yeni döneme adapte olmaya çalıştık.

İdare bir tasarrufta bulundu ve yargı da bir karar verdi.  Yargı ile yürütmenin birbiriyle cebelleştiği, demokrasi adına kaygı duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Ama gazeteci de olsak, kararlar zaman zaman bizim aleyhimize de olsa, doğruyu söylemek zorundayız. Emniyet Müdürlüğü’nün içinde basın odalarının bulunup bulunmaması idarenin tasarrufudur. Emniyet Müdürlüğünün kendi binası içinde basına oda tahsis etmek gibi bir görevi yoktur. Zaten biz Konya medyasının hiçbir zaman böyle bir lüksü olmadı. Olmasını da istemedik.
Burada önemli olan Emniyet Müdürlükleri bünyesinde basın odalarının olup olmaması değil, bilgiye ulaşımdır. Zaten yargıya intikal etmiş, soruşturma evresindeki tüm çalışmalarda gizlilik esastır. Gazeteci de olsanız bu gizliliğe uyma mecburiyetiniz var. Medya meşru haklar ve çalışmalar neticesinde istediği şekilde bilgiye ulaşabilir ve suç olmayan yayınlar yapabilir. Ama bunu yaparken ne Emniyet Müdürlükleri’nin ne Valiliklerin ve ne de bunlara bağlı birim ve kişilerin gazetecilere bilgi sızdırma, dosya sunma, belge verme hak ve selahiyetleri vardır. Gazeteci bilgiye ulaşımda ve bilgiyi kullanmada bazı güç odaklarının kendine servis ettiği bilgilerden yararlanmaz. Bu şekilde bir güç odağının veya birilerinin namı hesabına çalışan ve bununla ünlenen gazeteciler de gerçek gazeteci değildir.

Bugün İstanbul’da gazetecilik yapan meslektaşlarımıza “gazetecilik” öğretecek durumda değiliz. Ama bilsinler ki, biz de bundan bir süre önce benzer bir süreçten geçtik ve doğrunun ne olduğunu öğrendik.


Yazarın Diğer Yazıları