RAMAZAN BİZDEN NE İSTER?

Ramazanın özünde zorluk, meşakkat var. Çünkü insan olmak emek işidir. İnsan inşa etmek dünyanın en zor işidir. Eğer derdiniz varsa bu derde şifa bulmak adına bir meşakkati göze almak zorundayız.

İnsan dert sahibi bir varlıktır. Derdin temelinde de gerçek anlamda kâmil insan olabilmek vardır. İnsan insan sülietinde yaratılmıştır. Ancak aynen Kur'an-ı Kerim'de de anlatıldığı gibi cennetten çıkarılarak arza yani aşağıların aşağısına indirilerek cezalandırılmış bir varlıktır. Dolayısıyla insanın bir ömür boyu arayışı içerisinde olduğu ve en çok özlemini çektiği huzur, mutluluk ve güven ancak kendi insan kimliğini tamamlaması, gerçekleştirebilmesiyle gerçekleşebilecek bir haldir. İşte tamda bu bağlamda ramazan-ı şerif insanın bu arayışına cevap veren, çare oluşturan ve fırsatlar sunan bir ay olarak hayatımızın ortasında yer alır, gönül kapımızı çalarak kendi ikliminde insan varlığımızı gerçekleştirebilmemize imkân sağlayacak bir davette bulunur.

Bu davete icabet edecekler için ramazan adeta bir çiftçinin tarlasına ekim yaptığı mevsim gibidir. Bu mevsim kaçırılmadan iyiliklerin, güzelliklerin, ebedi saadet vesilesi hayırların tohumları gönül tarlasıyla buluşturulması gerekir. Nasıl ki tarlasını eken bir çiftçi bu tarlaya yaptığı ekimin hasadı için yıl boyu tarlasına bakım, sulama, gübreleme yapmak zorundaysa aynı şekilde ramazana erişmiş kişide ilahi rahmetin sağnak sağnak yağdığı bu mevsimin ikliminden yararlanarak gönül iklimini ilahi güzelliklerle, Allah'ın razı olacağı tavır ve ibadetlerle tohumlamalı ve bu iklimde gönül iklimine yapmış olduğu güzelliklerin yıl boyu en güzel şekilde gelişimini sağlamak adına bakımını yapmak zorundadır.

Ancak ne var ki, tüm bu ramazan ikliminin getirmiş olduğu fırsatların gerçeklik kazanabilmesi ancak yüksek bir farkındalıkla gerçekleşebilecek olabilen bir haldir. Bugün insanımızın içerisinde bulunduğu çağın şartları ne yazık ki bu farkındalığın oluşumunu engelleyen bir nitelik göstermektedir. İnsanımızın hayatın gerçekliği içerisinde yakalaması gereken huzur, güven ve mutluluğu sanal ve sahte eğlence ortamlarına taşıyarak insan varlığını bu arayışının cevapsız kalacağı, karşılık bulamayacağı ortamlara taşımaya çalışmaktadır. Sonuçta bu algısal yanılmanın bir neticesi olarak hayatlarımızdan birçok ramazanlar akıp giderken diğer yandan hayatımızda hiçbir değişim, dönüşüm yaşayamadan her zamanki alışkanlıklarımıza devam etme durumunda kaldığımız bir gerçektir. Ramazan ve gündelik hayatımız birbirinden bağımsız ve alakasız iki ayrı nehir gibi kendi yatağında olağan seyrinde akıp gidiyor.

Dünyevi alışkanlıklar öylesine bir zırh oluşturmuş ki ramazan ancak yüzeysel anlamda bize nüfuz ediyor. Ruhumuza, benliğimize işleyemiyor. Bundan dolayı da ramazan ayının bize verdiği renk ramazan çıkar çıkmaz bizde ayrılıp gidiyor. Kalbimizle, ruhumuzla ramazanı kucaklama ve onun rahmetinden istifade edebileceğimiz bir renk değişimi yaşama imkânı bulamıyoruz. (Bakara: 138) "Sıbgatallah ve men ahsenu minallahi sıbgate-ve nahnu lehu abidun”

Hâlbuki her ramazan bizim hayatımızda devrim yapabileceğimiz, köklü değişimlere imkân bulabileceğimiz tabiri caizse fetihler gerçekleştirebileceğimiz muhteşem bir fırsat ortamıdır. Algılarımızı kontrol ettiğimiz, farkındalığını oluşturduğumuz ve bi hakkın eda ettiğimiz tek bir ramazan dahi bizim hem dünya ama özellikle de ahiret saadetimizin gerçekleşmesine vesile olabilir.

Verimli bir ramazan için kişinin 3 aylarla birlikte ramazana zihinsel anlamda hazırlık yapmaya başlaması gerekir. Aynen fiziksel yolculuklarda olduğu gibi ramazanla birlikte bir manevi yolculuğa çıkacağının bilinci içerisinde kendisine hedefler belirlemesi bu hedeflere ulaşmasını sağlayacak stratejiler oluşturması ve belirlemiş olduğu nihai hedefe ulaşmak adına ramazan ayında büyük bir nefis mücadelesinin içerisine girmesi gerekir.

 


Yazarın Diğer Yazıları