İKİ DEYİM
Öyle güzel bir vatanda yaşıyoruz ki; her öğrendiğin bilgide, gözünün takıldığı her bir tarihi eserde, kadim kültürünle, atalarınla, sahip olduğun mirasla biraz daha gurur duyuyorsun.
Kastamonu Candaroğlu Beyliğinin bir sancağı ve son beyi de Fatih Sultan Mehmet Han'ın dayısı İsmail Bey.
Istanbul'un fethinden sonra Sultan Mehmet Han; Amasra'yı karadan ve denizden kuşatır. Ceneviz beyleri şehrin anahtarını sultana gönüllüce teslim ederler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet han dayısına bir mektup gönderir ve şöyle der:
-" Dayıcığım Kastamonu'ya kılıçla mı gelelim, kılıçsız mı ?”
Dayısı İsmail bey Sultan Mehmet han'a haber gönderir:
-" Peygamberimizin müjdesini almış bir hükümdara biz ancak anahtar teslim ederiz " der ve Osmanlı'ya tamamen ilhak olur .
İsmail Bey'in yaptırdığı , yüzyıllardır ayakta duran ve halen kullanılan muhteşem bir külliye var ve bu külliyede bir de deve hanı var.
Deve Han'ın bir büyük bir de küçük 2 kapısı bulunmakta. Kervandaki develer yükleriyle önce büyük kapıdan geçiyorlar. Eğer yükleri bu kapıdan sığmazsa kervan ve deve sahiplerine cezalar veriliyor ve hana alınmıyor. Gerçek hayvan sevgisi nedir, haklar nasıl korunur, hayran oluyorsun..
Amasra'da bir konağa giriyoruz. Konağa sinmiş olan o aile dokusu içimizi ısıtıyor. Erkek misafirlerin odası, kadın misafir odası, gelin odası ve bu odadan geçilen kıyafet ve çocuk odaları, kiler ve mutfak.
Yemek pişirildikten sonra sunum için dolabın içindeki dönen bir tezgaha konuluyor, dolap tıklatılarak erkekler tarafından alınması sağlanıyor. Tabakların boşu da yine aynı şekilde geri alınıyor. Bazen bu dolap içine, tabakların altına erkeklerden biri hane halkından sevdiği bir genç kıza mektup bırakıyor. İşte bu mektup bırakma yakalanırsa genç uyarılıyor:
-" Sen ne dolaplar çeviriyorsun?”
Günümüze kadar gelen deyimin çıkış noktası..
Kastamonu'da gezilen bir diğer yer de Şeyh Şaban-ı velinin türbesi. Evliyanın büyüklerinden olan Şabanı velinin türbesinde halen kullanılan küçük odacıklar var . Bunların adı çilehane, erbain ya da halvet.
Arapçada "erbain” 40 demek, kürtçede çil” 40 demekmiş. Bu halvet odalarında dervişler kendilerini 40 gün insanlardan uzağa alarak ibadetle meşgul olup manevi ilerleme göstermek istiyorlar. Ama bazen dışarıdan o kadar ses ve gürültü oluyor ki ; halvette zorlanıyorlar. O zaman hücrenin kapısını açıp sesleniyorlar:
-" Beni çileden çıkarmayın yani kırktan çıkarmayın .Ben henüz kırkı tamamlayamadım”
İşte hâlen kullandığımız bir deyimin daha çıkış hikayesi.
Tarih ; bir milletin kan damarı, güç aldığı köküdür. Biz köklerimizle çok güçlüyüz.
Yazarın Diğer Yazıları