Aklımızı Terletme Zamanı

Üç aylara girdik, ne mutlu! Üç aylar; Recep, Şaban ve Ramazan aylarını içine alan, üç kutlu ay. Bu aylar; yıl içindeki kirlerden, günah ve ahlaksızlıklardan, elimizden, dilimizden ve her türlü insanlık dışı tavırlardan uzaklaşmaya vesile olan fırsat zamanları.

İyi de, üç ay bunları yapacağız da, diğer aylar yine aynı yanlış ve çirkinliğin içine mi gireceğiz?

"İmsak" her zaman lazım. Sadece Ramazanda olan bir mesele değil. İmsak, tutmak demek. Elimizi, dilimizi, belimizi, beynimizi, kalbimizi…her organımızı, her zaman tutmak gerekmez mi? 

Kendimizi yalnız Ramazanda mı tutacağız? Yıl, Ramazandan mı ibaret? Yani bir yıl; 365 gün mü? 30 gün mü? 

“Zekat”; yalnızca Ramazanda mı verilecek? Pekiyi Ramazan dışında; fakir, yoksul, muhtaç…kalan zamanda ne yapacak? 

“Sadaka”; sadık olmak, samimiyet anlamındadır. Sadaka içinde; parasal destek olduğu gibi, para dışında her şeyi içine alır. Bilgini paylaşmak, akıl vermek, istişare etmek, gönül alıcı tavırlar içinde bulunmak. 

"Hicret" de her günümüzü kuşatmalı. Hicreti, Mekke'den Medine'ye yol almak olarak değerlendirmek doğru ama yeterli değil. Bu, sadece bir sefer olup geçmiş bir olgu. 

Hicret; günahtan, sevaba yöneliş, yanlıştan doğruya varmak. Allah dışı sistemden, Allah’ın sistemine koşmak. İçten yöneliş, ihlaslı tavır… 

"Fetih" zamanımızı, her anımızı, günlerimizi ve hayatımızı kuşatan büyük ve bitmeyen bir mücadele!

"Kale içten fethedilir" sözü salt olarak, kaleyi, içine girerek kuşatmak mı? Yoksa gönüllere girmek, kalpleri fethetmek mi? 

Kalbimizi, ruhumuzu kuşatan çirkinliklerle savaşmak ve mücadele ederek, iyiye, güzele, Hakka açmaktır iç alemimizi.

Hayat boyu savaş devam ediyor ve edecek. Kimse; “savaşsız bir dünya” sözünü boşuna söylemesin. “savaşsız dünya”; mıymıntılık, uyuşukluk ve mankurtlaşmaktır. 

Tabii bu sözüme karşılık bazılarının, “ne demek savaş devam edecek?” diyeceklerini, hatta bu hususta mail atmaya hazırlandığını görür gibi oluyorum. Yine söylüyorum; “savaş bitmez, bitmeyecek”. Nefsimizle savaşta değil miyiz? Peygamberimizin, Uhut savaşı dönüşünde; “Küçük savaştan, büyük savaşa dönüyoruz” sözünü, nefisle mücadele ve savaş olduğunu inkâr edebilir misiniz?

“Allah kabul etsin, bu gün de namazımızı kıldık” deriz. Veya “kıl beşi, kurtar başı” sözünü ederiz. Namaz, camide cemaatle birlikte kılmakla bitiyor mu? Camiden çıkınca namaz sona mı eriyor? Sona mı ermeli?

“Sağlığına duacıyım” sözünü hep duyarız ve söyleriz. Gerçekte öyle mi yaparız? Bu sözümüz doğru mu? Ne kadar samimiyiz bu sözümüzde?

Telefon çalar, “ben de şimdi seni arayacaktım. Kalp kalbe karşıymış” gibi konuşmalar kulaklarımızı tırmalar. 

İnsanlarla karşılaşır ve “merhaba” deriz veya “selamün aleyküm”, “hayırlı sabahlar”…diyerek  iyi niyet rolüne soyunuruz. Ayrılınca, yanımızdakine; “yahu bu adam bir âlem. Gıcık mı gıcık. Hiç sevmem ama ne yaparsın, idare ediyoruz işte. Kendi arasında bir şeyler yapmak istiyor. Sen kimsin de, benimle aşık atıyorsun! Sana bu ortamı verir miyim hiç?” 

Aklı terletirken; samimiyetimizi test etmeliyiz. Rol yapmaktan, maske takmaktan, iki yüzlülükten, yalakalıktan vaz geçmeliyiz.


Yazarın Diğer Yazıları