ANDREAS NEDEN MÜSLÜMAN OLDU? (1)

Akit Gazetesi yazarı, Edebiyatçı Ali Erkan Kavaklı, Almanya'dan bir ihtida hikâyesi paylaştı. Böyle ihtida hikâyelerinin sayısı fazla. Dünya İslam'a koşuyor. Kur'an'ın ilkeleri karşısında tahrif edilmeyen, diğer dinlerdeki peygamberleri de tasdik eden İslam'ı tercih etmeye yöneliyor. İşte bugünkü yazımda Ali Erkan Kavaklı'nın, Andreas ile yaptığı röportajı okuyacaksınız.

Nürnberg'teki İslam Merkezi'nde Almanca bir konferans vardı. Konu, "Kur'an'a göre Hz. İsa”. Hıristiyanlar için oldukça çekici bir konu. Hıristiyan toplumda yaşayan Müslümanlar için de her zaman aktüel. Hz. İsa ortak bir nokta. Bazen ortak payda, bazen de tartışma konusu. Hıristiyanlar onu Allah'ın oğlu olarak kabul ediyorlar, biz ise büyük bir peygamber.

Bir cumartesi günü akşamı.

Gittim.

Konferansçı Heidelberg'den gelecek, saati 19, salonda 50 civarında insan var. Hemen hemen yarısı kadın. Dinleyiciler arasında Almanların yanı sıra Türkler, Araplar, Yugoslavlar var. Sanki internasyonal bir toplantı. İslam'ın çeşitli milletleri nasıl kardeş yaptığını, bu küçücük toplumda görmek mümkün.

Seminer bir buçuk saat sürdü. Arkasından soru-cevap ve tartışma faslı başladı. Bir yarım saat da o devam etti. Salonda Doğu bilimleri eğitim gören bir Hıristiyan üniversiteli vardı, tartışmayı daha çok o sürdürdü.

Almanlar rahat insanlar. Çekingenlik göstermeden her yerde fikirlerini tartışırlar. Delikanlı, tartışmayı epey uzun bir süre tek başına götürdü. Tabi konuşulan konular sadece Hz. İsa değil; İslam'da kadın, cihat, teslis...

Konuşmacımız üniversitede Doğu Bilimleri okumuş, genç bir Müslüman olan Muhammet İsmail (Andreas Mohr) idi. Siyah ve gür saçlı, sert siyah sakallı, etine dolgun, mavi gözlü, orta boylu. Konuya çok iyi hazırlanmış. Konuşurken oldukça rahattı. Bazen elindeki notlara bakıyor, sonra da kendinden ve inancından emin bir tavırla düşüncelerini açıklıyordu.

Konuşmadan sonra kendisiyle tanıştık. Röportaj için zaman ayırıp ayıramayacağını sordum. Memnuniyetle kabul etti. Akşam namazını kıldıktan sonra minberin yanında sohbet ettik.

Kendisini tanıtmasını istedim.

1964 doğumlu olan Andreas, Katolik bir Alman ailenin çocuğu idi. İslamiyet'i okul yıllarında henüz 12 yaşında iken duymuş, o yıllar 6. sınıfa gidiyormuş. O zamanki Müslüman tasavvuru şöyle imiş:

"Müslümanlar namaz kılmaya düşkün insanlar. Koltuklarının altında her zaman küçük bir halı taşırlar. Namaz vakti gelince, nerede bulunuyorlarsa onu oraya sererler. İbadetlerine düşkünler. İslamiyet ibadet dini.”

İslamiyet'i araştırmaya ne zaman başladınız, diye sordum.

Andreas, başını havaya kaldırdı, bir süre düşündü ve anlatmaya devam etti:

"16 yaşıma gelince bütün kutsal dinlere ilgi duymaya başladım. Bir yandan da dinleri irdelemekten kendimi alamıyordum. Acaba bütün dinler doğru mu? Mantıklı mı? Birçok din var. Acaba hangisi daha iyi? Neden çok din var?

Okuldayken biraz Arapça, biraz da İbranice öğrenmiştim. Kendi kendime ve kitaplardan öğrenmeye çalışıyordum. Özellikle Yahudilik ve İslamiyet'e ilgi duyuyor ve araştırıyordum. Hinduizm ve Budizm benim için pasif dinlerdi.

Karlsruhe'de yaşıyordum. Çevremdeki Pakistanlılarla tanıştım, onlarla arkadaş oldum. Onlar benden birkaç yaş büyüktüler. Almanca bilmedikleri için İngilizce anlaşabiliyorduk. Onlara daha çok ibadetle ilgili sorular soruyordum:

"Nasıl ibadet ediyorsunuz?”

"Camide neler yapıyorsunuz?”

"Arapça mı dualar okuyorsunuz?”

"Neden Arapça?... Arapça anlıyor musunuz?”

Kütüphaneye gidip Almanca Kur'an meali aldım. Hemen hemen surelerin çoğunu okudum. Tevrat ve İncil ile Kur'an'ı karşılaştırıyordum. Biraz olsun Arapça bilmem, Kur'an'ı anlamamı ve kıyaslamamı kolaylaştırdı. Gittikçe İslam'a daha çok yakınlık duydum. Bu arada camiye gittim, Müslümanlarla tanıştım. Çok iyi insanlardı.

Başlangıçta Müslüman olmaya hiç mi hiç niyetim yoktu. Benimkisi sadece meraktan ibaretti fakat zamanla her şey değişti. Kur'an, Allah'ı öyle güzel anlatıyordu ki İslamiyet'i sevmemek mümkün değil. Allah bir tane, eşsiz ve benzersiz. Bu, benim için çok güzel bir şey. Ne oğlu var ne karısı ne eşi ne ortağı. Hıristiyanlıktaki gibi "baba-oğul-kutsal ruh” üçlemesi yok. Sonra Kur'an, peygamberleri çok hoş tanıtıyor. Hepsi insan, Allah onları seçmiş ve özel olarak görevlendirmiş. Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Nuh... Anlatılanlar oldukça mantıklı ve anlaşılması kolay şeyler. İslamiyet, her şeyi çok güzel bir metotla anlatıyor.”

"Sizi en çok ne etkiledi?”

"Beni etkileyen en önemli konulardan biri Kur'an'ın değişmeyen tek kitap olarak elimizde olması. Hıristiyanlıkta durum böyle değil. Elimizde 4 tane İncil, birçok mektup vs. var. Zaman içinde İncil birçok defa elden geçirilmiş ve değişikliklere uğramış. Kur'an ise tek kitap, üstelik çok sağlam bir tarihi seyri var.

İncil ve Tevrat'ta büyük belirsizlikler var. Hangi zamanda gelmiş, ne zaman yazılmış? Orijinalleri hangi dilde? Sonra İncil'de konuşan Allah değil. Havariler, Hz. İsa'yı anlatıyor. Kur'an'da ise doğrudan doğruya Allah konuşuyor. Kur'an'la kıyaslanınca İncil'e Allah kelâmı demek doğru değil. İncil, hadis kitaplarına benziyor ama rivayet edenler bakımından o kadar da sağlam metinlere sahip değil.

Beni etkileyen ikinci husus şu oldu: İslamiyet sadece içe bakmıyor, şekil de önemli bir yer tutuyor. Hem akıl hem kalp önemli. İbadetlerde bunu görmek mümkün. Müslüman şekil olarak da dinini sergileyebiliyor. Pakistanlı arkadaşımla ilk defa camiye gittiğim zaman, bu durumu tespit ettim.

O zaman 16 yaşlarında idim. İslamiyet benim için çok ilgi çekici idi.

İslamiyet'in Hıristiyanlıktan ayrılan çok önemli bir yönü daha var. Mesela Katolik kilisesinde papazlar çok iyi giyinirler. Şekil çok önemli. Papazlar, cemaatten çok yüksek bir mevkide tutulur. İslam'da bu yok. İmam önderdir ama Allah ile insanlar arasında bir sınıf oluşturmaz. Bu, benim için önemli ve ilginç bir konu. (26 TEMMUZ 2023)

 


Yazarın Diğer Yazıları