AYNEN NASREDDİN HOCANIN FIKRASINA DÖNDÜ

 

 

Türkiye'nin uzaya insan göndermesi, bazı kesimleri nedense rahatsız etti. Neler dendi veya neler deniyor ki;

 

"Uzaya heykel dikmeye dikti bu adam. Heykel bu ülkenin itibarı. Sermayesi ve eski yerleşik düzenin ana sermayesi. Heykel fabrikası kuracağız uzay istasyonunda”

 

"Maalesef ülkede açlık ve sefalet sınırı, altı maaş alan köleleştirilen bir mekli sınıfı var. Uzay olsa ne olur, olmasa ne olur.”

 

"Uzay yolculuğu, türistik bir yolculuk”

 

Daha buna benzer ne ifadeler ve ne saçmalıklar sıralanıyor. Şunu söylememe müsaade edin; Memleketimizin en ileri seviyeye gelmesi iyi mi kötü mü? Başkaları aya giderken bizim yaya kalmamız sizi üzmüyor mu? Evet pahalılık var, ama aç ve açık insan yok. işsiz insan yok, iş beğenmeme var.

  1. ne düşünürse düşünsün, doğrusu bu fakir kulunuz, gözyaşlarına hakim olamadı uzay yolculuğunda.

Bu tarihi yolculukla ilgili çeşitli mahfillerden, değişik laflar gelince aklıma Nasreddin Hocanın şu fıkrası geldi.

Hoca bir gün oğlu ile birlikte eşeğe binip yola revan olmuşlar. İlerdeki bir kalabalığa rastgelmişler.

İnsanlar:

"Yahu bunlar ne acımasız insanlar, ikisi de eşeğe binmiş, hayvana acımamışlar” deyince hoca:

"Oğlum sen in ben bineyim” demiş. Bu vaziyette yola revan olmuşlar, oğlan arkada, eşeğe binmiş durumda hoca önde…

Bir kalabalığa daha rastlamışlar. Kalabalık:

"Allah Allah, hoca da ne merhametsiz adammış. Kendisi binmiş, çocuğu yaya yürütüyor.” Demiş.

Hoca inmiş eşekten, oğlunu bindirmiş ve kendisi yaya olarak yürümeye başlamış. Tekrar bir insan topluluğu ile karşılaşmışlar.

İnsanlar:

"Zemane çocuğu ne olacak. Koskoca babayı yaya yürütüyor, kendisi eşeğe binmiş. Kıyamet alameti denen bu olsa gerek” demişler.

Bu sefer ne hoca ne çocuk eşeğe binmemiş ve eşeği elleriyle çeke çeke yaya devam etmişler yola. Yoldan geleip geçenler:

"Bunlarda da hiç akıl yokmuş. Eşeğe binmiyorlar, kendileri yaya yürüyor”

Bakmış olacak gibi değil Hoca, eşeği sırtına almış. Yola bu şekilde devam etmişler. Gelip geçen hem kahkaha atıyor ve hem de:

"Hoca kafayı yemiş. Ya hu eşek sırtta taşınır mı? O binmek içindir. Bu ne akılsızlık?” diye hayretlerini gizleyememişler.

Türkiye'mizin uzay yolculuğu da buna benziyor. Ülkemizde; ilerleme, yükselme… adına ne papsanız, ne yapmaya kalksanız birileri ya ayağınızdan, elinizden, ya paçanızdan çekiştire çekiştire bitiremiyor!

Bir zaman; "bu ülke çivi yapamıyordu. Herkes çağı yakalarken biz yerimizde sayıyoruz. Bu ülke adam olmaz…” gibi olumsuz ve karamsar bir tablo çiziyorlardı. Hamdolsun o köprülerin altından çok sular aktı. Artık Türkiye kabına sığamıyor. Böyle güzelliklere ancak alkış tutulur. Başarıları için dua edilir.

Milletçe el ele verip, destek vermek, elimizi taşın altına sokmak; "Benim de bu ülke için tuzum ve emeğim olsun” diye çalışmak en güzeli değil mi?

"İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır”. Ne kadar faydalıyız? Aklımızı, alnımızı bu cennet vatan için terletiyor muyuz? Yoksa her şeyi hükümetlerden, devletten beklemek gibi bir aymazlığımız mı var? Evet devletten beklediklerimiz var ve olacaktır ama bizim de sorumluluğumuz ve görevlerimiz olacak, olmalıdır. Bize düşen görevlerde ne derece başarılıyız? Bunları sorgulayalım. Bırakalım Devletim uzaya da gitsin. Mümkünse tüm dünyanın parmak ısırdığı çalışmalara imza atsın. Buna kim burun kıvırırsa yanlış düşüncededir.

 

 

Bu Ülkenin İnsanları

 

Sadakate gönül verir,

Dostlarıyla ömür sürer,

Vatan için kanın serer,

Bu ülkenin insanları!

İnsanlarla kucaklaşır,

Hainlerle hesaplaşır,

Ölüm için bir can taşır,

Bu ülkenin insanları!

Şühedalar gazi yurdu,

Kan dökerek vatan kurdu,

Düşmanından korkmaz ordu,

Bu ülkenin insanları!

Sıdkı rehber eylemişler,

Dostu perver eylemişler,

Hakkı server eylemişler,

Bu ülkenin insanları!

 

Tavırları ahlaklıdır,

Davasında hep haklıdır,

Kalplerinde aşk saklıdır,

Bu ülkenin insanları! (22 OCAK 2024)

 


Yazarın Diğer Yazıları