Hatıralarım

Çocukluk hayalimdi "yazarlık”. Yazar dedikleri zaman kafamda; zayıf bedenli, çelimsiz, gözlüklü, saçları dökülmüş, hafif hafif kenarlardan ağarmış, gözlerinin altı torbalanmış, hep düşünceli, başı yerde, sakin, sessiz, kendi halinde, karıncayı bile incitmeyen bir insan şekillenirdi her zaman. Onları görmeyi hayal eder, yazarlarla konuşmak, tavsiyelerine muhatap olmak, onların gösterdiği yolda gitmekti en büyük hayalim.

Babam, eve gazete getirdiği vakit, öncelikle köşe yazarlarını okumaya bayılırdım. Hangi yazar ne demiş, hangi konuyu anlatmış hepsi merakımı çekerdi. Tabii, çocukluktan dolayı olsa gerek, yazarların bu kadar kelimeyi, bu kadar cümleyi ve bu kadar sözü nasıl bir araya getirdiğine şaşardım. Sanırdım ki, kitapları önlerine açar, sayfa sayfa kaleme alır, sonra onları okurlarıyla paylaşırlar diye düşünürdüm.

Çok güzel cümleler kuruyorlardı. İksir niteliğindeki sözleri gönlüme ılık rüzgarlar estiriyordu. Bu güzel cümleler, Dilruba tavırlar kitaplarda saklıydı, kitaplar çok samimi dosttu, kimseye yalan söylemez, iftira etmezler, riyakârlık yapmazlardı.

Gazeteleri, kitapları okurdum ama "yazmak” aklımın ucundan geçmezdi. İmrenmek, beğenmek başka şey, yazmak başka şeydi benim için. Belki bir lüks, belki bir heves, belki de bir meraktı.

Yazmak, karın doyurur muydu? Kaç tane zengin yazar vardı? Yazar olup da, köşkleri, atları, arabaları, malikaneleri, emrinde uşakları, el pençe divan duran yamakları…var mıydı yazarların? Yazarların mirası neydi?

Sevdiğim, saydığım bir büyüğüm vardı, rahmetli oldu. Bir sohbette;

-"Mehmet Hocam, bunca zamandır yazıyorsun, kitap da yayımladın. Tanınmış birisin. Pekiyi kazancın ne oldu? Yazdığın kitaplardan elde ettiklerinle, bir ev veya dükkan alabildin mi?” diye sormuştum.

Mehmet abinin cevabı çok ilginçti;

-"Kazım'ım, kültür para etmiyor. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde kültür adamları baş tacıymış. Şimdi öyle mi ya?”

Kaç yazar tanıdımsa hepsi filiz akçeye muhtaç insanlardı. Dinamik iken, genç ve kuvvetliyken, herkes tarafından el üstünde tutulanların, yaşı ilerleyince kimse tarafından itibar edilmediğini gördüm.

Yazarlık, tıpkı iyi bir hatip olmak gibi geliştirilebilir bir yetenektir. Duygu ve düşüncelerimizi yazılı olarak anlatabilmek için, dil becerimizin yüksek olması ve yazıyı okuyucu gözüyle değerlendirebilmek gerekmektedir.

Bir yazıcı (yazar), yazacağı konuyla ilgili bilgi birikimine sahip olmalı ve düşüncelerini en etkileyici ifadelerle ortaya koymak durumundadır. Yazı oluşturulurken yazarın takınacağı tutum, yazının niteliğine ve türüne göre değişmektedir. Yazar bu anlamda, yazının türüne ve hitap ettiği okuyucu kitlesine uygun oluşturulmalıdır.

Herkes okuyucu olabilir ama herkes yazar olamaz. Yazma kabiliyetinin hangi türlere yönelik olduğu iyi keşfedilmeli. Yazı, elde ettiğimiz kültürel birikimimizi ve yaşadığımız güzellikleri sonraki nesillere aktarır. Tarihte, yer almanın şartlarından birini yerine getirmiş olur.

 Yazılan her yazı, varlığımızın sınırlarından bir sınırdır. Dilin özellikleri ve incelikleri iyi bilinmelidir.

 Cümleler oluşturulurken kelime hazinesinden, anlam açısından edebî sanatlardan yararlanılmalıdır.

Kelimeler, tamamlamalar, cümle kurma biçimleri yazarın üslûbunu oluşturur.
 Yazı türleri, incelikleri iyi bilinmeli ve yazıda bunlara uyulmalıdır.

Yazılacak konu hakkında belli bir araştırma yapılmalı ve yazı, gerekli birikimden sonra yazılmalıdır.


 


Yazarın Diğer Yazıları