Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak; Kütahya/ Tunçbilek doğumlu. Küçük yaşlarda başlayan çalışmaları, mahalli gazetelerde köşe yazarlığıyla sürdü. Türk Edebiyatı Vakfı’nın düzenlediği “Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması” nda; 1997- 2000- 2001 yılında ödül aldı. 2002 yılında, Beyan yayınlarının açtığı “İlk Romanlar Yarışması”nda; “Sideralla’nın Pabucu” isimli romanıyla 3. Oldu.
Pakistan’da 2002 yılında Masod Akhtar Shaikh tarafından Urduca yayınlanan “Türkiye’nin en güzel hikâyeleri” isimli antolojide, “Hayriye’nin Düğünü” ile; 2005 yılında İngilizce hazırlanan “Turkish Delight” isimli kısa hikâye antolojisinde de; “Yoksulların Annesi” hikâyesiyle yer aldı.
Yedi İklim, Edebistan.com, 40 İkindi.com, Gözyaşı, Barem, Berceste, Külöykü, Sarmasık gibi ergilerde ve bazı gazetelerde öykü ve çeşitli yazıları yayımlandı.
Muhterem Hüzeyme Yeşim Koçak’ın başarıları böyle sürer gider. Konya Kitap Günleri’nde TYB Standında birlikte kitaplarımızı imzalama şansına sahip oldum. Bendenize “Bana Gönülden Çalıp Söyle” isimli denemesini takdim etti.
Bana Gönülden Çalıp Söyle; gönül manzaralarıyla dolu. Hayatımızdaki maskelerden, riyakâr tavırlardan dem vuruyor. Maskesiz, yalansız, riyasız… hayatın ne kadar güzel olduğunu; kendine has akıcı ve sıkmayan üslubuyla anlatır.
“Montaj Kişilikler” başlığında gözümüze şunlar takılıyor; toplumumuzda, can çekişen kalbin çığlıkları, dolayısıyla ruhun hastalıkları artıyor. Çoğumuzu hafakanlar basıyor, sıkıntılarımızı dindirecek, acılarımıza teselli bahşedecek merci, melce bulamadığımız gibi, karalar basmış gönlümüze de tercüman bulamıyoruz. Bedenimizi oradan oraya gezdiriyoruz. Teknolojiyle kolayca buluştuğumuz kadar, dertlerimize dermanla zor buluşuyoruz.
Parçalanma, çözülme, dağılma, kesif kuşkulanma… bu günün manzarası bu. Bireycilikle gittikçe kapanan ferdin, ille de kendini anlatma merakı, tutkuların alabildiğine körüklenip, tırmanması…
İnsanımız; zecri, kaynağından kopuk, bir çeşit mühendislik hareketleriyle “çağdaş tasallutlar”, “modern diktacılık” eğilimleri ve tatbikatları sonucu; “monte edilmiş, iğreti kişi(lik)ler” haline geldi. Nihayet kökeninden söküldü; “tekrar takıldı”, müzmin bir mağlup (Yenilmişlik) psikolojisiyle sürekli yenil(en)meye teşvik edildi. Herhangi bir süzme ve muhasebe yapmadan; gelenek, mensubiyet, hiçbir mazi izi kalmadan… amansız, amaçsız ve anlamsız bir koşuya maruz bırakıldı, kayıtsız şartsız, itirazsız “batı perestlikle” şartlandı.
Temelsiz, desteksiz bir tartışma, sorgulama, bulanma ve çatışma… hepsi bir arada. Nereye gittiğini bilmeden anlamsız bir koşma.
Huzursuzluğun kaynağı; halkın tercihinde, kafa yapısında değil, aydınımızın bilinçli seçiminde, zihniyetinde yatıyor. Gözler, “Avrupaî tantanayla” kamaşmış.
Tepki ve direniş yok; uyuşma, atalet, vehimler eşliğinde gezmek ve kâbuslar içinde yüzmek var.
…………
Neticede o kadar dağıldı ki; şimdi nereden, nasıl başlayacağımızı ve ne yapacağımızı kestiremez vaziyette, milletçe/ümmetçe uzuvlanamıyoruz (bedenlenemiyoruz), bir araya gelemiyoruz, kendimizi tanımaz/ tanınmaz bir hale bürünüp, varlığımızı gösteremiyoruz.
TYB Konya şubesi üyesi olan bu muhterem yazar kardeşimizin her kitabı, öğüt dolu. Her cümlesinde hayat dersleri var. Daima mesaj yüklü konuşur ve yazar. Allah böyle insanların sayısını artırsın. Yüce Mevla’dan bu ve bunun gibi insanlara hayırlı uzun ömürler diliyorum. Yazarlar, toplumun aynasıdır. Yazarına değer vermeyen toplumlar; çorak ve susuz kalmış toprağa benzer!


Yazarın Diğer Yazıları