İdris-i Bitlisi Ve Akil İnsanlar Benzerliği!

Bitlisi, Bitlis’te XV. Y. Yılın ortalarında doğdu. Diyarbakır’da Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın sarayında münşilik yaptı. (Münşi; Maksadı kâğıt üzerinde tasvir eden. İyi nesir yazı yazan, kâtip.) Bölgenin alim ve şeyhlerindendir. Hükümdar çocuklarına lalalık görevlerinde bulundu.
II. bayezid tarafından 1485’te Yakup Bey adına yazdığı mektupla tanındı, Osmanlı sarayında büyük itibar gördü ve kendisine yüksek maaş bağlandı. II. Bayezid’in emriyle “Heşt Bihişt” adlı Osmanlı tarihini otuz ayda tamamlayıp padişaha sununca 50.000 akçe ile ödüllendirildi.


İdris-i Bitlisi, padişahın özel nişancısıydı. Yavuz Sultan Selim’in; “Şark Politikası” danışmanlığında bulundu. 1514’de İran seferine ve Çaldıran savaşına katıldı. Bir süre tebriz’de kaldı ve vaazlarında halkı Osmanlı idaresine ısındırmaya çalıştı. Maiyetindeki 10.000 gönüllü yerli askerle safevi kuşatması altındaki Diyarbakır’ı (Diyarbekir) kurtardı. Hatta onun teşebbüsüyle Mardin de alındı. Yavuz Selim’in emriyle bölgenin aşiret beyleriyle görüşerek; Urmiye, İtak, İmadiye, Cizre, Eğil, Bitlis, Hizan, Garzan, Palu, Siirt, Silvan, Suran, Çemişkezek, Sasun, Çağakçur, Sincar, Çermik, Hızo, Zerik gibi bölgelerin savaşsız olarak Osmanlı yönetimine girmesinde önemli hizmet yaptı.


İdris-i Bitlisi, babası gibi tasavvufla meşgul olmuş, herhangi bir tarikat şeyhine bağlanmamıştır. Güzel huylu, etkili konuşan, kalemi kuvvetli, dindar, bilgili, yardımsever ve özellikle siyasetin inceliklerini bilen bir kimseydi. Bitlisi, Yavuz’un Mısır seferi esnasında Halep’in ilhakından sonra, Malatya, Urfa, Besni, Ergani, Harput, Divriği, Siverek ve Mardin ile birlikte öteki şehir ve kasabaların Osmanlı idaresine girmesini sağladı. Güney Doğu anadolu’nun Osmanlı devleti topraklarına ilhakından sonra kurulan ve merkezi Diyarbakır olan; “arap ve Acem kazaskerliği” görevinde bılundu…(ÖZCAN  Abdülkadir, “İdrsi-i Bitlisi”,TDV İslam ansiklopedisi, c. 21, s. 485, İstanbul 2000)   


Yıllarca, Kürtlerle Türklerin yan yana aynı devlet hizmetinde, aynı safta, aynı mahallede, aynı işyerinde..birlikte kardeşçe çalıştıklarını, ülkeye hizmet ettiklerini gördük. Hatta daha ileri gidelim; Ermenilerle, Çerkeslerle, Rumlarla… birlikte hareket ettiğimiz anlar olmuştur. Tabii ki, Türk diye, Kürt diye bir gerçek var. Ama bu, başkalarına karşı üstünlük kurmak, diğer ırkları asimile etmek, yok saymak, ötekileştirmek için değildir. Pekala; her ırk içinde, devlete, millete, ülkeye hizmet edenler vardır ve olacaktır. İşte yukarıda kısaca sözünü ettiğim “İDRİS-İ BİTLİSİ”  gibi.  


Bitlisi, bir anlamda bugünkü “ÂKİL İNSANLAR”a benzemektedir. Bitlisi sadece bir örnektir. Bu bölgelerde daha ne; âlimler, mutasavvıflar, ilim adamları yetişmiş ve ülkeye hizmet etmekte yarışa girmişlerdir. Said Nursi de bunlardan biridir.
Tarihi gerçekleri ters yüz ederek sonuç alınmaz. Bu, suyu yokuş yukarı akıtmaya benzer. O halde her bölgenin âkil insanları pozisyonunda olanlarla dirsek teması içinde olmak, bölge halkının isteklerine bigane kalmamak, daha doğrusu herkesi adam yerine koymakla hem ülke kazanır, hem insanlık kazanır ve hem de barışa adım atılmış olur.


Bugün gelinen noktadan rahatsız olan akıllı bir insan var mı? “Barış süreci” adı verilen ve terörün silahları susturarak ülkeyi terk etmesi, kimin hoşuna gitmez ülkeyi sevenlerden? Sağduyu sahibi kime sorarsak soralım; “çok iyi oldu ve yerinde bir harekettir” dememesi mümkün mü?
Yapılan anketlerde; çözüm sürecinin etkileri görülmüş ve AK PARTİ önde gitmektedir. Doğu ve Güney Doğu Anadolu şehirlerinin çoğu; artık bundan sonra  AK PARTİ diyerek memnuniyetini dile getirmektedir. Bundan hepimiz hoşnut olmalıyız. Mesele partizanlık değil. Mesele siyasi rant hiç değil. Kan dursun ki memleket kazansın. Gözyaşı dinsin ki ülke kalkınsın!


Yazarın Diğer Yazıları