ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -1-
BİR ÖZÜR
TEVHİD’İN HAYATA YANSIMASI
İNSAN OLMAK VE İNSAN KALABİLMEK İÇİN…
Gerçek Olan Kazanır
TÜRKİYE VE SMO SURİYE’DEKİ OYUNU BOZDU
BAŞARI; ÇALIŞMAKLA MÜMKÜNDÜR
İki yüzlülüğün nirvanası
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Kira enflasyonu dezenflasyon sürecini baltalıyor
DÜNYA EDEBİYATLARINDA KÖY VE KÖYLÜ İNSAN
Her Galibiyet Değerlidir
Mecelle Pusulası (Altın Formül İçerir)
BAĞIŞIKLIĞINIZI BESİNLERLE GÜÇLENDİRİN
Kaybedilen İki Puan
İnce Minaremizi İsteriz
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
Alfa Romeo Junior
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Türkiye siyasi ve ekonomik istikrar rotasında yeni bir viraja yaklaşıyor. 31 Mart'a sadece bir yerel seçim gözü ile bakmak doğru değil. 31 Mart AK Parti'nin kendini sınırlayan 3 dönemlik serisinde yeni bir başlangıç manasına geliyor. 1994'de İstanbul belediye başkanı seçildiğinde Türkiye belediyeciliğinin makûs talihini değiştiren Recep Tayyip Erdoğan'ı kendisine örnek alan AK Partili yerel yöneticiler 31 Mart akşamı gerçek karnelerini alacaklar. İkinci seriye iyi bir başlangıç ülke istikrarı için büyük önem arz ediyor.
Birçok ilde üç dönem kısıtlaması nedeni ile başkan adayları değişti. İstanbul ve Ankara en kritik iki il. Türkiye'de herkes bu iki ile odaklanmış durumda. Türkiye nüfusunun dörtte biri bu iki ilde yaşıyor. Diğer dörtte üçlük kesimi görmezden gelerek sadece bu iki ile odaklanmak ve koca ülkenin kaderini bu iki ile bağlamak doğru mu? Tabii ki değil. Ama burası Türkiye. Maalesef algılar bu tür basit hesaplar üzerine kuruluyor.
Bir de hakikatler var. Realiteyi hakikatler üzerine inşa etmek daha doğru olacak.
Ta en başta bu seçimde hiçbir partinin oyunun gerçek oyu olmadığını bilmemiz gerekiyor. İttifaklar tüm partilerin gerçek oylarını perdeleyecek. Seçim akşamı hangi partinin gerçekten ne kadar oy aldığını bilemeyeceğiz. Bu durumda seçim öncesinde hangi partinin hata yaptığını hiçbir zaman tespit edemeyeceğiz. Kaybedilen her ilde ittifakın parçası olan partiler suçu diğer partiye yükleyecek. "Biz iyi çalıştık ama partnerimiz veya partnerlerimiz çalışmadı” diyecekler.
İlk defa bu seçimlerde anketler konuşulmuyor. Anket firmaları daha önceki seçimlerde yaptıkları hataların bedelini ödüyorlar. Sipariş üzerine yapılan anketlerden hiç biri tutmayınca, tüm partiler yoğurdu üfleyerek yiyor. Anlaşılan bu seçimde biz gazeteciler fazlaca anket haberi yapamayacağız.
Bir başka durum daha söz konusu. Vatandaşlar bize soruyor, cevap veremiyoruz. İktidar partili belediye başkan adayları düzenledikleri manifestolarla projelerini açıkladılar, muhalefet ise genel anlamda bu konuda sesiz kaldı, neden? . Bizim anladığımız, seçimi ideolojiler üzerinde yürütmeye çalışıyorlar. İyi de, sonuçta bu bir yerel seçim ve her vatandaş şehrine, mahallesine yapılacak olan hizmeti merak eder.
Bunun iki nedeni olabilir. Ya gerçekten projeleri yok, ya da kazanmaya inançları... Başka ne olabilir ki? Ankara adayına televizyonlara çıkma yasağı getirildiğini duyduk. " CHP Mansur Yavaş'ın televizyon performansını beğenmemiş, televizyona çıkarsa oy kaybedeceğinden korkmuş” deniliyor. Eğer bu duyum doğru ise, Türkiye'nin muhalefetle işi var demektir.
CHP ve ortakları maalesef Türkiye'nin geldiği noktanın çok gerisinde kalmışlar. Ne Türkiye'de seçimi kazanacaklarına inançları var, ne de açıklayacakları projeleri... Sosyal medya üzerinden Erdoğan ve partisine yüklenen CHP'liler neden kendi partilerini bu yönde irdelemez, anlamıyorum. Mesela neden birileri çıkıp Kılıçdaroğlu'na , "bu seçimi de kaybedersek artık git” diyemiyor? Dünya'da bu kadar seçim kaybettiği halde koltuğunda oturan başka bir parti lideri var mı, bilmiyorum. Demokratik seçimle kaybettiği halde karşısındakine yüzü kızarmadan "diktatör” diyebilme cüreti gösterebilen bir parti lideri var mı, onu da bilmiyorum.
Bence Türkiye 31 Mart seçimlerinden önce bu konuları konuşmalı. Muhalefet partilerine odaklanmalı. Demokratik ülkelerde bu tarz bir muhalefetin olup olmadığını tartışmalı. 17 yıldan bu tarafa girdiği her seçimi kazanan iktidar yerine, kaybeden muhalefeti irdelemeli. Aksi takdirde sağlıklı siyasi analizler yapmamız mümkün değil.
Bırakın Konya'yı, Malatya'yı, Kayseri'yi seçim kazanmak için var güçleri ile yüklendikleri İstanbul ve Ankara'da da yeni ama bu sefer daha büyük bir hezimet yaşayacaklarına inanıyorum. Vatandaşın şu aralar sebze-meyve fiyatlarının yüksekliğinden duyduğu rahatsızlık ile geçen yaz dövizde meydana gelen ani yükseliş ve düşüşlerde duyduğu kaygı amenna. Bu rahatsızlığını açık bir şeklide ifade de ediyor. Vatandaşın bu tepkisinden cesaret alan muhalefet tüm seçim stratejisini bunun üzerine inşa etmiş durumda. Ancak unuttukları bir şey var. O da vatandaşın feraseti.
Tamam. Vatandaş bu iki konudan rahatsız.Ancak, ülkesinin ve şehrinin istikrarına daha fazla önem veriyor. Ekonomide taşların yavaş yavaş yerine oturmaya başladığını da hissediyor. Ankara ve İstanbul'da CHP'li bir belediye başkanının hiçbir şey yapamayacağını çok iyi biliyor. Ankaralı ve İstanbullu beş yıllık bir CHP döneminin şehirlerinde onulmaz yaralar açacağını, şehirlerinin yaşanmaz hale getirileceğini, hizmet belediyeciliğinden ideolojik belediyeciliğe geçileceğini ve bunun da ölüm anlamına geleceğini idrak ediyor. Daha önce bunu tecrübe etmişti zaten. Geçmişten farklı bir argüman da geliştiremediler maalesef.
Daha şimdiden CHP'li belediye başkan adaylarına "çarşı pazardaki sızlanmalara aldanmayın, vatandaşın gönlünde yeriniz yok, ideolojik söylemler sizi bir yere götürmez, terörü açıkça destekleyen partiye güvenerek gelin-güvey olmayın, sosyal medyadaki algı yöntemleriniz de işe yaramaz, sosyal medyanın tesiri saman alevi misalidir, stratejinizi değiştirin” uyarısında bulunmak istiyorum. Niye mi ? Ülke demokrasimiz için. Muhalefet siyaseti doğru yapmayı öğrenirse, ülkede çok şey değişecek.
İnce Minaremizi İsteriz
500’ünü yıktık daha da yıkacağız
Güzel bir gelenek, hoş bir seda
Şaşırdık mı?
Fetullah öldü ama FETÖ yaşıyor
Bakan çiftçiye güldü mü?
Yönetim rahatlama, Çamdalı rahatlatma peşinde
İdam isteriz!
Narini biz öldürdük! Diğerlerini öldürmeyelim
Ekrem Coşkun’u klonlayalım