Bağışlananlardan Olmak

      Samimi bir tevbe edip, affedilen, bağışlananlardan olmamız en büyük arzumuzdur. Bu  arzumuzu gerçekleştirmek için gayret sarf etmeli, nefsin ve şeytanın bizleri, İslâm yolundan uzaklaştırma çabalarına dur diyebilmeliyiz. İnanmış Müslümanlar olarak, her birimizin noksanı, günahı, kulluk görevinin gereği gibi farkında olamaması v.b. hatalarımız olabilmektedir. Bu anlamda önemli olan, hatalarımızın farkına varıp, nasuh tevbe ile tevbe edip, Rabbimizden af edilmemizi, bağışlanmamızı istememiz gerekmektedir. Allah (c.c.), acziyetini, hatalarını bilen, istiğfar eden kulunu bağışlayacağını müjdelemiştir.
      Âyet-i Kerimelerde: “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer Sûresi âyet:53)  
  Bu âyet-i kerimede Allah’ın rahmet ve muhabbetinin sonsuzluğu ifade edilmektedir. O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır, her insan bu ilâhî rahmetten istifade edebilir. Ancak şu hususa dikkat etmek gerekir ki «Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin» demek, günah işlemeye devam edin, demek değildir. Bundan maksat, en günahkâr insanların bile tevbelerinin kabul edileceğini bildirmek, dolayısıyla bir an evvel kötülükten vazgeçip Allah’a dönmemizi teşvik etmektir.
        “Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, «Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin» derler.” (Tahrim Sûresi âyet:8) buyrulmuştur.
    «Samimi bir tevbe» diye tercüme edilen «tevbe-i nasûh» için birçok yorum yapılmıştır. Bunların ortak noktası şudur: «Nasûh», «nush» kökündendir. Buna göre «tevbe-i nasûh»; tevbe edenin kendi nefsine nasihat dinletebilmesi, günahlarına son derece üzülmesi, pişman olması ve artık onlara dönmemeye karar vermesi demektir.
     Hadis-i Şerfilerde: Ebu Hureyre (r.a.): “Resûlullah (a.s.) buyurdular ki; Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâla Hazretleri sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.” (Müslim, Tevbe,9,2748,Tirmizi,Da’vat 105, 3533)
      Hz. Enes (r.a.): ”Resûlullah (a.s.) buyurdularki: Allah Teâla Hazretleri buyuruyor ki: ” Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip,(affımı) ümit ettikçe ben senden her ne sadır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Seni günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey Ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiçbir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım.” (Tirmizi,Da’vat 106,3534) buyrulmuştur.
     Allah (c.c.)’ın Rahmetinden ancak kafirler ümit keserler. İnanan hiç bir Müslüman, Allah (c.c.) Rahmetinden ümit kesemez. Nankörlüğünün, hatalarının, günahlarının farkına varıp pişman olup, tevbe eden Müslümanların, bağışlanacağı bilinen İslâm’i gerçeklerdendir.
Büyük de olsa günah, bil ki tevbesi vardır;
Allah’tan umut kesen, en büyük günahkârdır.
Yeter ki, bir günahkâr, Allah’tan af dilesin;
Tevbenin silmediği, günah yoktur.. Bilesin. Cengiz Numanoğlu
Samimi, nasuh bir tevbe ile günahlardan arınmamızı, affedilip, bağışlananlardan olmamızı Yüce Mevlâdan niyaz eder, sıhhat ve afiyetler dilerim.


Yazarın Diğer Yazıları