AB ile dans zor

AB kendisinin Türkiye'ye karşı izlediği politikayı hiç sorguluyor mu bilmiyorum.
Mesela, Rum yönetimini, Kıbrıs'taki ihtilafı göz ardı ederek ve Kıbrıs sorununu Rumlar lehine çözme tavrı sergileyerek, AB'ye tam üye olarak almanın, aslında Türkiye ile ilişkileri de torpillemek anlamına geldiğini...
Rumlar'ı tam üye alıp, onu Türkiye'ye dayatmak için Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını, yani neredeyse Türkiye'nin AB ile ilişkilerini Rumlar'ın insafına terk etmeyi...
AB üyesi kimi ülkelerin, Türkiye'ye karşı rezervlerini, müzakerelerin sürecine yansıtmasının insafla bağdaşır olmadığını...
Türkiye'nin nüfus büyüklüğünü AB bünyesinde kendi ağırlığını negatif etkileyeceği kaygısıyla, bu nüfusun Müslüman karakterini AB'nin aslında olmaması gereken "Hıristiyan kimliği" ile çelişir bulup, gizli ambargo uygulayan ülkelerin tavrını...
Türkiye'ye vize uygulamalarını...
Üç gün önce AB'ye başvuranların üyelik süreci jet hızıyla ilerlerken Türkiye'ye 2023'ü bile hayal ettirmemenin ne anlama geldiğini...
Hem müzakere sürecinde yıllarca, bir tek maddeyi bile ilerletmeyip, ondan sonra "Şunu da yapmadın, bunu da yapmadın" diyerek ilerleme raporu ile fırça çekmenin hangi ahlaka sığdığını...
Kimi AB yetkililerinin "Artık bu iş bitti" gibi sözleri, uluorta kullanmaktan çekinmemesinin anlamını...
AB'de tabii ki zaman zaman kendine yönelik sorgulamalar oluyor. "AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı, Türkiye'nin AB'ye ihtiyacından daha fazla" gibi sözler de duyuluyor zaman zaman.
Ama bu, diyelim Fransa gibi, diyelim Almanya gibi merkez ülkelerin Türkiye'ye karşı rezervlerinde bir gerilemeye yol açmıyor.
Rumlar dönem başkanı oluyor ve Türkiye'deki muhalefet söylemine monte olan bir "İlerleme Raporu" AB dünyasından çıkıyor.
Bir tür Türkiye'nin damarına basma mesajı niteliğinde.
Burhan Kuzu raporu çöpe attı, atmalı mıydı, tartışılabilir, Türkiye'nin kendi içinde reform ihtiyacı duyduğu da bilinen gerçeklerden, zaten bu yönde çalışmalar da sürüyor. Ama Türkiye'yi Rum yönetiminin dönem başkanlığında silkeleyen bir AB Raporu'nun, Türkiye'de kimin kime boğdurulduğu tarzında bir duygu oluşturması son derece tabiidir ve bunu yapmak da AB'nin bir başka çirkinliğidir.
Kaldı ki rapor, ana muhalefet ile medyanın bir kesiminin, lobi çalışmalarının değilse bile, sürdüregeldiği propagandanın derin etkisi altında şekillenmiş gözüküyor. Mesela İlerleme Raporu, Ergenekon davalarında duracağı yeri şaşırmış gibi bir görüntü arz ediyor. Yine medya eleştirisinde sınırlı çevrelerden aldığı izlenimleri raporlaştırmış bir görüntü içinde. KCK ile ilgili yaklaşım da Türkiye gerçeğini hiç dikkate almayan, terör konusunda duyarlılık sergilemeyen bir mahiyet arz ediyor.
Benim bir tespitim de şu:
AB çevrelerinde, AK Parti hükümetinin dış politika açılımlarına ve muhtemelen siyasi çizgisine yönelik genel bir negatif tavır var. Bunun en bariz yansıması Fransa'da gözleniyor olabilir. Hoş şu anda Hollande yönetimi, Sarkozy'ye nazaran daha sıcak görüntüler sergiliyor ama AB nezdinde en yüksek rezerv Fransa kaynaklı olarak ortaya çıkıyor, Almanya da örtülü rezervini sürdürüyor.
AB ile dans...
Rum ipoteğinde bir ilişki haline gelmiş bulunuyorsa, ve bir noktada Türkiye'ye boyun eğdirme niteliği kazanmışsa, Türkiye'de bunun toplumsal karşılığının günden güne düşmesi kaçınılmazdır. Böyle bir süreçte Türkiye Başbakanı da ancak "Dünyanın merkezi artık Batı değil" deme noktasına gelecektir.
Türkiye'de belki bir dönem, Avrupa, özellikle bir çevre için efsunkar bir güzel idi. Ama çok nazın aşık usandırdığı noktalara gelinmiş bulunuyor.
İlerleme Raporu belki muhalif dünyalarda, kendi seslerinin yankısı niteliğinde bir karşılık buldu, ama gelin bir de halka sorun, bakalım kıymet-i harbiyesi ne kadardır?


Yazarın Diğer Yazıları