Neye karşılık?

Öcalan'la görüşmelerde varılmak istenen hedef net:

- Örgütün silahları bırakması.

Hükümet cenahı, bunun altını ısrarla çiziyor, "Kürt sorunu"na yönelik herhangi bir konunun, Öcalan'la görüşülmesinin söz konusu olmayacağı, bunun görüşüleceği alanın, Türk'ü Kürt'ü ile "topyekûn millet" olduğu vurgulanıyor.

Ancak bu arada "Peki Öcalan silahları bırakın diyecek ama bunu babasının hayrına mı diyecek, ne karşılığında bunu söyleyecek? Bunu babasının hayrına söylerse 'Devlete teslim oldu' yorumuna hedef olmayacak mı ve dolayısıyla onun çağrısı boşa çıkmayacak mı" sorusu soruluyor.

Bu sorunun sorulacağı belli.

Onun için de birileri, "silahların bırakılması" hedefine eklemelerde bulunuyor.
Mesela dün Radikal'de Eyüp Can, "4. Yargı paketinin KCK tutuklularının serbest kalmasını sağlayacak nitelikte hazırlandığı"nı ve "bir başka kritik adım" olarak da, "Türkiye'nin uzun yıllardır rezerv koyduğu 'Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na onay verilmesi"nin hedeflendiği"ni yazdı. (3 Ocak 2013)

Gerçekten böyle mi?

Bu işler Öcalan'la görüşmeye paralel olarak, sanki ondan bağımsızmış gibi mi yürütülüyor?

Uyuşturucu ve silah

Ben, önceki günkü yazımda "Öcalan'la görüşmelerde öncelikle silah bırakma ele alınsa bile, bunun bağlantılarında başka şeylerin görüşülmemesi mümkün değil" diye yazdım ve bu çerçevede, dağın rehabilitasyonu gibi hususları zikrettim. Tabii ortada, Yasin Doğan'ın (Yalçın Akdoğan) Yeni Şafak'ta yazdığı gibi "Ortada büyük bir sektöre dönüşen ve binlerce kişiye statü sağlayan bir yapı var." Bu yapıya çözüm bulmak da işin bir parçası.

Hani belki bu KCK tutukluları meselesini bu çerçevede değerlendirmek mümkün.

Peki ama "Yerel yönetimlere özerklik şartı"nı Öcalan'la görüşmenin paralelinde değerlendirmek neyin nesi? Bu doğrudan "öze dönük" bir görüşme muhtevası olmuyor mu?

"Neye karşılık" sorusu aslında, silahlı örgütün kıymet-i harbiyesini takdir anlamı taşıyor ve bunun devlet nezdinde de kabul görmesini öngörüyor.

Ondan sonra da iş, "Elimde bir mal var, ben bu malı imha edeceğim ama sen de bunun bedelini öde" gibi bir
pazarlığa dönüşüyor.

Biz de "Senin bu malın kalp, sahte, zararlı, zaten imha edilmesi gerekiyor ve zaten bugüne kadar onu elinde bulundurman suç" diyemiyoruz.

Bu mudur?

Uyuşturucu üreten bir örgüt düşünün, örgüt o kadar güçlenmiş ki, bize elindeki uyuşturucu yekûnunu imha için pazarlığa oturacak güç kazanmış... Ne yaparız bu durumda?

Oysa PKK'nın elindeki silah, 30 yıldır zaten Türkiye'yi zehirliyor, can alıyor. 50 bin can gitmiş PKK'nın oluşturduğu savaş ortamında.

Uyuşturucu çetesinin çocukları, kadınları rehin almasına benzer bir tarzda, PKK'yı getirmişsiniz, Kürtler'i ve bir coğrafyayı rehin alan bir örgüt haline sokmuşsunuz.

Gerçek cevap

Aslında "Neye karşılık"ın cevabı çok net:

- Barışa yönelik hamlelere karşılık.

PKK silahı bırakacak ki, barışın ve sağlıklı çözümün yolu açılsın.

Durup dururken silah kullanan devlet, Suriye'dekine benzer ve dünya onun meşruiyetini tartışır. Ama silahsız devlet de olmaz.

"Silahlı örgüt" meşru mudur ki onun ortadan kaldırılması bir "karşılık" tartışmasına yol açsın?

"Neye karşılık" sorusu ya Öcalan'ın işini zorlaştırmaya ya da devleti pazarlığa zorlamaya yönelik bir hamledir. Bu süreç içinde böyle ifritliklere çok rastlanacağı unutulmamalıdır.


Yazarın Diğer Yazıları