SELÇUKYA ŞİİR OKULU ŞEHİT MEHMET LÜTFİ GÜLŞEN ANADOLU İMAM HATİP LİSESİNDE ESTİRDİ ŞİİR RÜZGÂRINI
Güvenli Araç ödemesi Ertelendi
AKŞENER NEYİ BAŞARDI?
GÜNÜMÜZ SORUNLARINDAN İLETİŞİMSİZLİK
GENÇLİĞİN GELECEĞİ-GELECEĞİN GENÇLİĞİ (TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ)
Dezenformasyonla mücadele ediliyor mu?
Evlilikte Güven
Hardal Tanesi
DİL KÜLTÜR İLİŞKİSİ
ULU CAMİİ
TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE KONYA KİTABI
Şiir
Gerçekten ‘fahiş fiyat’ var mı?
İSLAM DÜNYASI NEDEN DÜZELMEZ VE NASIL DÜZELİR? -2-
ÇANAKKALE GEÇİLDİ Mİ?
RAMAZAN AYINDA SAĞLIKLI BESLENME
Leyla Zana'nın Meclis kürsüsünden indirildiği gün ben, "Bu görüntünün Diyarbakır kahvehanelerinde nasıl algılandığı düşünülmüş müdür" diye yazmıştım.
Orhan Doğan'ın Meclis'ten alınıp, boynuna basılarak polis otosuna bindirildiği gün de içimden isyan duyguları geçmişti.
Böyle bir görüntü asla tekrarlanmamalı.
Ama bir milletvekilinin hukuku ne kadar zorlayabileceği konusunda da kıstaslar olmalı.
Mesela, bir AK Partili Kürt milletvekili için çok kolayca uygulayabileceğiniz hukuki yaptırım, BDP söz konusu olunca tehlikeli hale geliyorsa, orada hukuk adına bir çarpıklık devreye giriyor demektir.
Tartışılan konu, "BDP'li milletvekillerinin hukuku zorlayan eylemleri için yaptırım uygulanmalı mı" şeklinde özetlenebilir.
Böyle bir konuda gelen ilk cevaplar, "Onlara yaptırım uygulanırsa Kürt sokağında işler daha da karışır, çözülmez hale gelir" şeklinde oluyor. Ne olur? "İnsanlar bu iş siyasetle olmuyor, hadi dağa çıkalım" derler.
Bu yaklaşım, BDP'liler ne yaparsa yapsın, bütün hukuki müeyyideleri işlevsiz hale getiriyor.
Hatta bu yaklaşım, BDP'li parlamenterlere ancak "sorumsuz" diye nitelenebilecek bir alan açıyor.
-Bir BDP milletvekili Kandil'e gidip, Kaleşnikof'la fotoğraf çektirse...
-Bir BDP milletvekili, sokakta, elinde molotofkokteyli ile yakalansa...
-Bir BDP milletvekili, sokakta polis müdürünü tartaklasa...
-Bir BDP milletvekili, halkı silahlanmaya çağırsa...
Dokunulmazlığı kaldırılıp yargılanmalı mı?
Türkiye'de "Evet yargılansınlar" diye düşünen çok geniş bir kamuoyu bulunduğu da tahmin edilebilir. Ama "Yok canım, öyle ufak tefek (!) şeyler için dokunulmazlık kaldırılırsa Kürt sorunu daha da azar" görüşü galip geliyor.
Bu yüzden de, mesela KCK gibi paralel devlet niteliğinde illegal yeraltı yapılarına bile dokunulduğunda feveran başlıyor.
İşin ilginç yanı, BDP'nin aktörleri de sizin kendilerine bir şey yapamayacağınızı biliyor ve hukuksuzluk çıtasını her gün biraz daha yukarılara çekiyor.
O yüzden, "dokunulmazlığı kaldırma" konusu, eğer sadece kamuoyunda tartışılmakla kalacak bir tavrı yansıtıyorsa, bunun faydasından çok zararının olduğunu unutmamak gerekiyor.
Çünkü kamuoyundaki tartışma, genelde BDP cenahının, "Gücünüz yetiyorsa kaldırın, biz anamızdan dokunulmazlık zırhı ile doğmadık. Takibata uğramaktan korksak zaten bu yola baş koymazdık" gibi meydan okuması ve bir kesimin "Aman ha! Onlara dokunulursa el yanar" türü sakındırmaları etrafında dönüyor.
Sonunda kimse dokunulmazlık kaldırmaya teşebbüs etmiyor ve meydan okumalar zaferle sonuçlanmış oluyor.
Şimdi Başbakan "Dokunacağız" dedi.
Acaba dokunulacak mı?
Arınç "İşin hukuk yönünde bir yığın gerekçe var ama acaba siyaseten ne yapmak lazım" diyerek, yukarıdan beri anlattığımız ikilemi seslendirmiş oldu. Buradaki "siyaseten" ifadesi, BD'lilerin suç işleme şemsiyesi haline gelen şey.
Cumhurbaşkanı Gül'ün yaklaşımı da böyle okundu.
Ne olacak?
Bu gerilimden BDP'liler suç çıtasını bir kademe daha yükselterek çıkarlarsa şaşmam!
Neye karşılık?
Samimiyet sınavında iki parti
Öcalan'la görüşmenin formatı
Sorunu görmek
Seyyid, Şerif ve...
Aptallığa oynamak
Başbakan ve Uludere
ODTÜ: Hangi oyunun uzantısı?
İnsan, kıyamet ve sonrası
Ah şu kuvvetler