Bu kepenk kapatma başka

Geçen gün Diyarbakır Üniversitesi'nden bir öğretim üyesi ile görüştüm.
12 Eylül referandum oylaması ile ilgili bir olay anlattı. Demiş ki Diyarbakırlı bir dostu ona:
-12 Eylül günü ekmek almak için bile sokağa çıkmadım. Çünkü 12 Eylül'de BDP boykot kararı almıştı ve ben sokağa çıksam, oy atmak için çıktığımı düşünecekler ve bunun bedelini ödeteceklerdi.
"Bölgede psikoloji bu" dedi görüştüğüm öğretim üyesi. "Korku iklimi her yanı sarmış. Her sokakta, hatta her apartmanda KCK sorumluları var ve müthiş bir kumpas kurmuş durumdalar."
İşte böyle bir ortamda, Şemdinli'de, 11 yaşındaki Faris'in ölümü üzerine gerçekleşen kepenk kapatma bambaşka bir anlam kazanıyor.
Aynı şekilde, öğretmen kaçırılma olayı karşısında köylülerin isyanı bambaşka bir anlam taşıyor.
Kepenk kapatma bölge için yeni bir şey değil kuşkusuz.
Açlık grevlerini desteklemek için de kepenkler kapatılıyor ama Şemdinli'deki kepenk kapatma ile Öcalan için kepenk kapatma arasında büyük fark var.
PKK'nın kapattırdığı kepenkler, bölgedeki örgüt terörünün uzantısı, bu çok açık.
Bir militan dükkanları dolaşıyor, "Yarın kepenkler kapalı olacak" diyor, bu kadar. İtiraz yok. Çek, senet vakti geldi, yok. Emir demiri kesiyor. Bunu esnaf biliyor. Çünkü ertesi gün bir "delilik" edip dükkanı açtığında, sonraki gün dükkanını yerinde bulamıyor ya da oğlunun kızının kaçırılma tehdidi ile yüz yüze geliyor.
Siz olsanız ne yaparsınız, bir "delilik" yapar mısınız?
Evet, böyleydi kepenk kapatmalar.
Bıçak kemiğe dayanınca
Şemdinli'de ise, örgütün yerleştirdiği bombalı aracın patlaması ile ölen 11 yaşındaki Faris için kepenk kapattı esnaf. Bu cinayeti protesto için.
Düğüne gelmişti insanlar ve artık her yerde patlaması beklenen tahrip kalıpları gerçeğine çocuklarını kurban verdiler. Örgüt, okulları, dershaneleri, her yeri savaş alanı haline getirmişti ve can alıyordu.
Şemdinli'de bıçak kemiğe dayandı.
Çocuklarının öğretmenleri kaçırılan köylüler için bıçak kemiğe dayandı.
Hep diyorum, devlet adına zulmedilirse, bir gün zulmedenin yakasına yapışılır. Müruru zaman (zaman aşımı) bir şekilde aşılır. Türkiye, geçmişin zulümlerini sorgulayarak tam da o günleri yaşıyor. İşkenceciler, darbeciler şu veya bu şekilde hesap veriyor.
Örgüt cinayet işlediğinde halk kimin yakasına yapışsın?
Hep diyorum, örgüt, en büyük zulmü bizzat Kürtler üzerinde icra ediyor.
Doğu-Güneydoğu'nun yıllar içinde ödediği bedel, anlatılacak gibi değil.
Ve bunda devlet adına yapılan yanlışlar yanında, örgütün -ki devlet içindeki karanlık odaklarla işbirliği hep sorgulanageldi- büyük payı var.
Şemdinli'lerin çoğalması gerekiyor.
Halkın kendi iradesini özgürce haykıracağı bir ortamın inşa edilmesi gerekiyor.
Örgütle mücadele, gerçek anlamda Kürt halkının, terör ortamından kurtulmasının mücadelesidir.
N'ooldi?
Kredi derecelendirme kurumu Fitch, 18 yıl sonra, Türkiye'nin notunu BBB- yaparak "Yatırım yapılabilir ülke" statüsüne yükseltti. Ekonomistler bunu bile "geç kalmış" bir karar olarak niteliyor, diğer derecelendirme kurumlarının da bir an önce Fitch'in yoluna girmesi gerektiğini belirtiyorlar.
Evet, uzun süredir bekleniyordu bu. Hatta geç kalmışlığı, iyi niyetten yoksunluk göstergesi olarak da görüyorlardı. Fitch nihayet Türkiye gerçeğini gördü.
Evet, Fitch gördü ama acaba CHP Genel B aşkanı Kılıçdaroğlu da gördü mü?
Acaba Kılıçdaroğlu, CHP'nin Genel Başkanı değil de Fitch'in karar verici konumda bir yöneticisi olsaydı, Türkiye'nin notunu yükseltir miydi? Yoksa hâlâ "Ekonomide kötü gidiş" edebiyatını sürdürür müydü?
Fitch'in not yükseltme kararını açıkladığı gün Kılıçdaroğlu da kara tabloya devam ediyor ve "Türkiye'nin 2023'te en büyük 10 ekonomi arasına girmesi hayal" diyordu.
Şimdi Başbakan Erdoğan kalkıp, Kılıçdaroğlu'na hemşehrilerinin diliyle "N'ooldi" diye seslense yanlış olmaz.


Yazarın Diğer Yazıları