Dershaneleri yazmak

Dershaneleri yazmak, artık dershaneleri yazma olmaktan çıkmış bir hadise. Bu, bir yerde Cemaat-Hükümet ilişkileri yazma niteliği arz ediyor.
Biliyorum, Cemaat'e mensup birçok insan, "dershane kapatma"yı, hükümetin, kendilerine yönelik olduğunu düşündükleri "daha geniş" negatif tavrın bir uzantısı olarak görüyor ve kırgınlığını, sosyal medya veya başka kanallarla bir şekilde yansıtıyor.
Buna karşılık, üst kademelerde olmasa da AK Parti adına (belki de AK Partili olmadan) cevaplar ve suçlamalar yetiştiriliyor. Bu da, öfkelerin kabardığı bir zemin oluşturuyor.
Sonuç olarak en azından Cemaat çevresinde AK Parti'ye karşı bir duygusal mesafe oluştuğu kesin. Bu burukluk, ortaya sandık konduğunda sandığa yansır mı, yansımaz mı, bu konuda her ihtimal ciddiye alınabilir.
Ben ne düşünüyorum:
Bir: Başbakan'ın şu veya bu sebeple, yani mesela "Okulların eğitimi kâfi gelsin, insanların dershaneye masraf yapma mecburiyeti doğmasın" kaygısıyla Milli Eğitim'i dershaneye ihtiyaç duyurmayacak niteliğe kavuşturması doğru bir yaklaşım olur. Aynı şekilde, liselere ya da üniversiteye girişte sıralama gereğini kaldıracak bir yapı kurarsınız -tabii kurabilirseniz- yine doğru olur.
Yanlış olan
İki: Ama "Dershaneleri kapatacağız" biçiminde bir çıkış yapılması yanlıştır. Dershane kapatmak, bir ticari kurumun kapısına devlet eliyle kilit vurmak anlamına geliyorsa, buna yetkiniz yok. Bu yapılamaz, bir, bu yapılamaz işi yapacakmış gibi ortaya çıkarsanız, tavrınız, öğrencinin dershaneye muhtaç olmamasından başka bir sebeple alakalandırılır, iki.
Üç: Dershane kapatmayı, bir hükümet politikası gibi sunmak yanlıştır. Böyle bir politikadan heyecan duymanız için, vatandaşta da o heyecanın karşılığının olması gerekir. Oysa dershane kapatmak bir heyecan uyandırmıyor. Okullarda eğitim kalitesini yükseltmek evet bu heyecan uyandırır, kıyafet yönetmeliğini özgürlükler istikametinde değiştirmek evet heyecan uyandırır, sınavları kaldırmak evet sınavları, dershane eğitimine gerek duymadan halledebilir hale getirmek evet... Bütün bunları yapabilirsiniz. Hükümet olarak hakkınız, göreviniz. Ama ortada bir ihtiyaç var ise bunu marketleri kapatarak çözmek, makul olmaz.
Dört: Öte yandan, dershanelerin varlığını savunmak için, mesela sınavların devamını istemek de absürt olur ya da eğitimin kalitesinin düşük olmasını savunmak ve "öğrenciler dershaneye muhtaç olsun" duygusuyla hareket etmek de...
Hocaefendi'nin uyarısı
Beş: Cemaat'teki burukluk belli ki Hocaefendi'ye de yansımış durumda. Peki o ne yapıyor? O, kendisinden beklendiği gibi reaktif değil, çok proaktif bir tavır sergiliyor. Şu sözler Hocaefendi'ye ait:
"Hareketi, hamleyi, gayreti durdurmadan, Allah'ın izni ve inayetiyle alternatif yollar, yöntemler oluşturarak yola devam etmeli. Onlarla uğraşmaya kalkarsanız, bir yerde takılır kalırsınız. Zamanı israf etmiş olursunuz. Hiç uğraşmadan, alternatif yollar ve yöntemler oluşturarak yolunuza devam edeceksiniz. Evinizi kapattıkları zaman yurt açacaksınız. Yurtlarınızı kapattıkları zaman ev yapacaksınız. Okulunuzu kapattıkları zaman üniversite yapacaksınız. Üniversitenizi kapattıkları zaman on tane okul açacaksınız. Hiç durmadan yürüyeceksiniz. Hafazanallah, durup başkalarıyla meşgul olmaya kalktığınız zaman, zamanı beyhude kullanmış, israf etmiş olursunuz. Zamanı israf etmenin hesabını da Allah sorar. "
Altı: Dershaneler konusu, Cemaat'i aşan çok geniş bir konu. Bir büyük sektör. Büyük bir istihdam boyutu var. O ayrıca göz önünde bulundurulmalı. Ama benim işaret edeceğim başka bir şey var. Doğu-Güneydoğu'daki sancı ile dershane ilişkisi. Bir bilim adamını dinledim bölgede çalışan: Dershanelerin kapanması bölgedeki gençlerle iletişimi sağlayan bir iyilik damarını kesmek olur.
Bence hükümet, eğitimin kalitesini yükseltmek adına ne kadar çok şey yaparsa yapsın ama "Dershane kapatma" söylemiyle ortalıkta dolaşmasın.
Son söz: Cemaat-Hükümet ilişkilerinin yaralanması, her çevre için yaradır. Türkiye için yaradır.


Yazarın Diğer Yazıları