"Kürtler'i kovarsanız" söylemi

Bu söz Gültan Kışanak'a ait. Bazı BDP'lilerin dokunulmazlıkların kaldırılmasını o, "Kürtler'in kovulması" olarak sunmayı tercih ediyor.
Bunun etkili bir ayrılıkçı etnik söylem olduğundan kuşku yok.
Bu yönüyle, özellikle Doğu-Güneydoğu'dan AK Parti'den seçilmiş Kürt milletvekillerinin bazısında tedirginliğe yol açtığı da görülüyor.

Bu söylem, bir kere BDP eşittir Kürt siyaseti sahiplenmesini içeriyor. Bu da, "BDP'liler olmazsa Meclis'te Kürt temsili olmaz" gibi bir sonuca götürme amacını taşıyor. Bu söylemin halkta etki yaptığına inandığınız ve bunu içselleştirdiğiniz ölçüde, tedirginliğiniz artıyor.

Anlaşılıyor ki, AK Partili Kürt milletvekillerinin en azından bir kısmı da bu söylemin Kürtler üzerinde etkili olduğuna inanıyor.

Bu söylemi önemsemek AK Partili Kürt milletvekilleri için, bizatihi kendilerinin Kürtlük aidiyeti noktasında kuşku duymaları gibi bir paradoksal sonuca götürüyor. Yani "Kürtler'in temsili" noktasında sanki BDP'liler, AK Partililer'den daha baskın rol üstlenmiş oluyorlar.

Bunun öteden beri AK Parti bünyesinde kritik bir sorun olduğunu biliyorum.
AK Parti'deki 70 Kürt milletvekili mi daha çok temsile sahip 20 BDP milletvekili mi?
Belki fark şu:

AK Parti bünyesindeki Kürt milletvekili ve Kürt bakanlar, etnik bir siyaset yürütmüyor, yasal çerçeveye de uygun olarak tüm Türkiye'nin milletvekili veya bakanı olarak görülmeyi tercih ediyorlar.

Oysa BDP'ye, herhangi bir hizmet sorumluluğu taşımadan siyaset yapabilmek için, etnik vurguyu önemseyen kitleler lazım ve BDP bir yandan yüzde kaç olursa olsun var olan "Kürt etnisite bilinci"nin üzerine oturmayı, üstelik bunu keskinleştirerek militanlaşmış bir taban üretmeyi tercih ediyor.
Ankara'nın düne kadarki yanlışlıkları, bu siyaseti besledi.
Eski Ankara-yeni Ankara
AK Parti Ankara formatını değiştirdi. "Ben eski Ankara'nın yanlışlarını bitiriyorum, yeni Ankara kardeşlikle ve hizmetle gelecek" dedi.
Kürt toplumu aslında "ayrılık" sendromu taşımıyordu. Böyle bir Ankara istiyordu. "Böyle bir Ankara" profili, hele bir de inanç kardeşliği gibi bir duyarlılık sergilerse aliyyülala olacaktı. AK Parti tam da o idi.
AK Parti bu yönüyle ciddi karşılık buldu Kürtler arasında. Hatta çıplak "Kürtçülük siyaseti" uygulayan yapılardan daha çok karşılık buldu.
Bu da, bütün varlığı etnik siyasete bağlı olan BDP'nin (ve dağdaki patronların) işini zorlaştırdı.
Onun için BDP, en büyük düşmanlığı, belki de bölgeye en büyük hizmeti götüren AK Parti'ye karşı yapmaya başladı.

Ve artan dozda kışkırtma ve gerilim alanı oluşturmaya yöneldi.
Resmen suç olan şeyler yapıp, müeyyide uygulanınca da "Kürtler cezalandırılıyor" söylemine başvurmayı tercih etti.
Liderlik farkı
Oysa küçük bir dikkat, şayet sorun "Herhangi bir Kürt'e yaptırım uygulamak"sa bizzat PKK'nın, kaç Kürt'ü infaz ettiğini görme imkanı verebilirdi.
BDP'nin bizzat mesela AK Parti'ye oy veren Kürtler'i düşman olarak gördüğü, dolayısıyla "Kürt karşıtlığı"ndan söz edilecekse bunun da "Kürt karşıtlığı" olduğu ifade edilebilirdi.
Belli ki BDP, zihinler üzerinde ipotek oluşturmaya çalışıyor. Bunda bir ölçüde etkili olduğu da söylenebilir.
Burada, dirayet noktasında Tayyip Erdoğan'ın gerçekten liderlik farkını ortaya koyduğunun altını çizmek isterim.
Suç çıtasını her gün yükselten bir etnik kışkırtıcılık karşısında, devlette, siyasette, bizzat parti bünyesinde ve medyada çaresizlik tiratlarının yapıldığı bir zamanda Tayyip Erdoğan, şirretliğe göz yummama dirayetini sergileyebiliyor.
Evet, bence bu kim ne derse desin liderlik farkıdır. Ve bu liderliğin, Kürtler'in de yarınlarını şirret bir çetenin ipoteğinden kurtaracak olduğunu iradesi zaaf geçiren siyasetçiler görecektir.


Yazarın Diğer Yazıları