Obama-Eşim olmasaydı...

Barak Hüseyin Obama yeniden kazandı.
Amerika'ya nasıl bakarsak bakalım gerçek şu ki: Bu seçim sadece Amerika'nın değil, dünyanın seçimi idi. Türkiye gibi dünyanın gözü kulağı da Amerika'daydı. Ortadoğu'da, yani yanı başımızda birçok şeyin gelişme seyri Amerikan seçimlerinin sonuçlarına endekslenmişti.
Obama kazandı.
Dünya da bunu istiyordu, değil mi?
Romney'in gelmesini İsrail'den başka isteyen ülke var mıydı?
Bu gerçek Romney, Neo-Conlar ve İsrail adına ne kadar ibret vericidir?
Obama kazandı.
Bundan sonra Obama'lı Amerika'ya dair pek çok değerlendirme yapılacak, yapacağız.
Ben bugün, onun Chicago'da on binlerce insanın huzurunda ve dünyada milyonlarca insanın takip ettiği teşekkür konuşmasındaki insani boyutu değerlendireceğim.
Bu, Obama farkıdır diye düşünülebilir.
Belki Amerikan politikasının da farkıdır. Bizde liderlerin birbirine sinkaflı küfrettiği bir zeminde, nasıl bir fark ama.
Amerika gibi dev bir ülkeyi yönetmek için aylarca kıran kırana mücadele etmişsiniz, sonra çıkıp şöyle diyorsunuz:
"Romney'le birkaç hafta içinde buluşup, Amerika için birbirimize nasıl katkıda bulunacağımızı konuşacağız."
Yani, en güçlü rakibinizin, Amerika için kumar oynamayacağını, mutlaka önemli tezleri bulunduğunu, farklılıklarının da önemli olduğunu düşünüyor, onları birinci elden öğrenmeyi ve kendinizi sürekli onların hassasiyeti içinde tutmayı tercih ediyorsunuz. Bu, centilmenlik gösterisinden öte, kendi kendini en güçlü rakibi ile test etme duyarlılığı gibi okunsa yanlış mı olur?
Eşim-çocuklarım olmasaydı
Ağlayan bir adam Obama. Ağlamak, dünyanın en güçlü ülkesinin liderine bile yakışıyor, ve insanlar bu "insan"ı tercih ediyorlar.
Seçim kampanyası sırasında karşılaştığı Ohio'lu lösemili bir çocuğu ve onun anne babasını getiriyor Amerikan halkının önüne, sağlık sigortası konusundaki çetin mücadelesinin ne anlama geldiğini anlatmak için. Diyor ki: "Bu küçük kızın bizim kızımız olabileceğini düşündüm." Amerika gibi, hatta daha genelde Batı dünyası gibi "bireysel çıkarların dünyası"na, özgeciliğin, insaniliğin, feragatın mesajını taşıyor.
Ve benim çok anlamlı, en anlamlı bulduğum şey:
Eşine ve çocuklarına teşekkürü. "Dünyanın seçimi" diye değerlendirilen bir seçimden sonra, on binlerin hatta dünya insanlarının önünde söylediği şu sözler:
"O olmasaydı ben burada olamazdım. Sevgili Michelle seni hiç bu kadar sevmemiştim."
Sonra çocuklarının hayatlarındaki yerini anlatıyor birkaç sözcükle...
Nasıl?
Sevgili beyler, eşinizin ve çocuklarınızın hayatınıza katkısını hiç böyle dile getirdiğiniz oldu mu?
Bu sözler yadırganmıyor asla, hatta Obama'yı sevimli kılıyor bu sözler.
Sonra Amerikalılar'a dönüp "Hepiniz ailemsiniz" diye sesleniyor. Eşine ve çocuklarına yönelik sevgi ile "hepiniz ailemsiniz" sözünü, son derece tabii bir süreç içinde seslendiriyor. Böylece bir politikacının halkı ile ilişkisi bir tür "aile" ilişkisine dönüşüyor.
Obama'yı izlerken yaşadığımız
Obama bütün bunları "irticali" olarak söylüyor. Bir metinden okumuyor. Edindiğiniz izlenim, gönlünden kopup gelen şeyleri söylüyor gibi oluyor.
Ve bir söz:
"Sizlerden çok şey öğreniyorum. Beni iyi bir başkan haline siz getirdiniz."
Müthiş bir jest: "Amerika'nın geleceğini birlikte yaratabileceğimizi düşünüyorum."
Tam ya da aslında bizim "mahviyet" kültürümüze göre ama bizim güncel siyasetimizde olmayan bir şey.
Obama sözlerini "Tanrı ABD'yi korusun" diye bitiriyor. Çılgınca alkışlanıyor.
Ne dersiniz?
Ben duygulandım izlerken.
Bu işleri hazmetmiş bir insan profili bu. Dünyanın neresinde olursa olsun, "insani" olan ilgi çekiyor. Biraz kendi ülkeniz adına eksiklikler gelip yüreğinizi dağlıyor.
İçinizden "Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz" gibi bir nostalji sökün ediyor. Hep "balkon konuşması"na kilitlenmemiz boşuna değil.


Yazarın Diğer Yazıları