Özkök'ten bir gelecek planlaması

"Bu ülkede muhafazakarlığın geleceği yok" diye başlık atmış yazısına.
Ertuğrul Özkök'ten söz ediyorum.
Önce bir kesimin korkusunu dillendirmiş şöyle:
"LAİK bir Türkiye'de doğup büyümüşsünüz.
Modern bir hayat tarzınız var.
Eşinizin, kızınızın başı açık.
Akşamları bir-iki kadeh atıyorsunuz.
Geçmişte merkez sağ partilere oy vermişsiniz: Kiminiz ise aileden CHP'li...
Ve içinizde giderek derinleşen şöyle bir duygu var:
- "Türkiye artık geri dönüşü olmayacak şekilde muhafazakârlaştı..."
Bu düşünce sadece güçlü bir duygu olarak kalmıyor...
Derin bir umutsuzluğa, bu umutsuzluk da ağır bir karamsarlığa dönüşüyor.
Şu hüzün içinize işliyor:
"Biz artık bu ülkenin öz evladı değiliz..."
Hatta imkânı olan bazılarınız bu ülkeden çekip gitmeyi bile düşünüyor.
Böylesine ağır bir ruh halindesiniz..."
Özkök'ün teselli misyonu
İşte bu insanları teselli ediyormuş Özkök. "Kesin inanç"la şunları söylüyormuş onlara:
"İddia ediyorum, Türkiye'de bu tür muhafazakârlığın geleceği yok..."
Sonra onlara, Amerika Birleşik Devleri'nde yapılan son başkanlık seçiminin kıyıları mavi, ortası kırmızı renkli, yani kıyılarda Demokrat, ortada Cumhuriyetçi oy haritasını gösteriyormuş. Sonra buradan Türkiye'ye gelip, "üç tarafı denizlerle çevrili" haritayı koyuyormuş önlerine.
Diyormuş ki:
"Bizimki gibi çevresi denizlerle çevrili olan demokratik ülkelerde, ekonomik gelişmeyle birlikte merkezkaç bir gelişme başlar. Ülkenin orta tarafları boşalırken, insanlar kapağı deniz kenarlarına atarlar."
Deniz kenarları ise muhafazakar karakteri yumuşatan bir özellik taşırmış.
"Kıyıların ekonomisi, hayat tarzı, ruh hali, 20'nci yüzyıl muhafazakârlığını kabul etmez"miş, "etmeyecek"miş. Kadınlar uyanmışmış, örtülüler itiraz etmeye başlıyormuş. "Muhafazakarlık statükoyu temsil ediyor"muş ve onun "geleceği yok"muş. Zaten olan, "beyanat muhafazakarlığı" imiş. Muhafazakarlık göstergesi olarak namaz kılanın, oruç tutanın, örtünen kadının artması ise şöyle yorumlanmalıymış: "Türkiye muhafazakarlaşmıyor, muhafazakarlaşmış gibi yapıyor."
Özkök, "beyanat muhafazakarlığı"nı da, Tayyip Erdoğan'ın "güçlü liderlik karizması ile ilgili" buluyor ve "Post-Erdoğan" dönemine, yani Erdoğan sonrası, yani "otoriterliğin etkisinin kalktığı" döneme "Çok daha farklı bir Türkiye" umudu müjdesi veriyor.
Son cümlesi şöyle:
"Türkiye'de demode muhafazakârlığın geleceği yoktur..." (Hürriyet, 14 Kasım 2012)
Özkök'ün yazısı ilginç iki ruh halini sunuyor bizlere. Bir, muhafazakarlaşma sebebiyle memleketi terk etmeyi bile kafasına koyanların ruh hali, iki, onları bu duygudan kurtarmak için, "muhafazakarlığın geleceği yok" tesellisini sunanların ruh hali.
Türkiye Türkiye olacak
Özkök'ün temsil ettiği ikinci grup, yani "Korkmayın" diyenler bile, "Otoriter muhafazakar"lıkla, namaz kılanın, oruç tutanın, başını örtenin çoğalması arasında paralellik kuruyor ve teselliyi "İnanmayın, namaz kılanların, oruç tutanların, başını örtenlerin çoğalması iddiası boş" demeye getiriyor. Yani şayet namaz kılanlar çoğalıyor olursa, ortada memleketi terk etmeye değer bir durum olmuş olacak. Hele başörtüsü takanlar çoğalırsa maazallah...
Ya kıyılar da Tayyip Erdoğan'ın hizmetini talep eder hale gelir de, oylarını ona verirse...
Ya Tayyip Erdoğan 10 yıl daha memleketi yönetecek olursa...
Ya namaz kılanlar daha da çoğalırsa...
Ya yaz kurslarında Kur'an öğrenen çocuklar, annelerine babalarına namazlı bir Müslümanlığı intikal ettirirlerse...
Ya bugüne kadar yasaklar sebebiyle başını örtmeyenler örtmeye başlarsa...
Yandı gülüm keten helva o zaman...
Ben, muhafazakarlık vs. gibi tanımlamaların içinin nasıl doldurulduğuna bakmam. Bana göre Türkiye, Jakoben uygulamaların etkisinden kurtuluyor ve sahici kimliğine kavuşuyor. Bana göre Türkiye Türkiye olacaktır. Toplumsal kimliği sera ortamında belirlenen bir ülke değil.


Yazarın Diğer Yazıları