Uzun Hikâye

Bayramdan epey önce gittik Uzun Hikâye filmini izlemeye...
Eşimle birlikte. Gündem yoğunluğu içinde bir film yazısı yazamadım, aradan bunca zaman geçti, bu arada film içimde demlendi.
Mustafa Kutlu'nun Uzun Hikâye'sini çok önce okumuştum. Kutlu'da derin gönül vardır, Anadolu vardır, sade insanların güzelliği vardır, hüzün vardır, derin muhabbet vardır...
Osman Sınav, tam da bu tür iklimin yönetmeni olarak, almış bu Kutlu hikâyesini, Kenan İmirzalıoğlu'nun, Tuğçe Kazaz'ın ve bir dolu usta sanatçının oyun gücüyle ete kemiğe büründürmüş.
Topçu'nun dünyasından
Filmde, rahmetli Nurettin Topçu dünyasından ve Hareket camiasından kalma izler var. "Sosyalist Ali" tiplemesi öyle bir iz. Aslında bu tiplemeyi de, filmin ana dokusunu da çok sevecek olan bir kitle, "Sosyalist Ali" ifadesine takılacak, bir de baba oğul oturulan çilingir sofrasına... Gönlüm filmin sırf bu yüzden ıskalanmasına razı olmuyor.
"İslam sosyalizmi" meselesi, gençlik yıllarımızın tartışması idi. Necip Fazıl'la Nurettin Topçu, iki büyük üstat, bugün de yer yer tartıştığımız dışarıda yükselen akımlara göre mesela "İslami sol", "İslam sosyalizmi" gibi, zaman zaman kapitalizmi, liberalizmi de İslam'la eşleştiren bir tavrın doğru olup olmadığı konusunda da farklılaşmışlardı ve biz, Nurettin Topçu'yu çok sevmemize rağmen bu işte Necip Fazıl'a yakın bulmuştuk kendimizi.
Nureddin Topçu, "İsyan Ahlakı"nın teorisyeni olarak, toplumdaki adaletsizliklere de isyan eden bir mütefekkirdi. O sessiz adamdan, toplumda yaşanan ve kimi zaman dini kisveye bürünen haksızlıklara, duyarsızlıklara karşı o isyan sesinin yükseliyor olması ilginçti.
İçinizde kalan gülümseme
Kutlu o isyanı "Bulgaryalı Ali"ye giydirmiş. Osman Sınav da İmirzalıoğlu'na...
Ama isyandan ibaret değil Ali, üstelik isyanını bile o bildiğimiz ve piyasada örneklerine sık rastladığımız kuru sosyalizm retoriğinin ötesine geçiren bir merhamet insanı.
Ve Ali, bir yandan kurulu düzenin kasabalara yansıyan boyutu içinde bir yandan adaletsizliklere, zulümlere toslarken, diğer yandan küçük dost halkalarında toplumdaki iyilik damarı ile buluşan ve bir yandan aile hayatında küçük imkânları büyük sevgi ile harmanlayıp büyük mutluluk devşirebilen kişilik.
Ali - Münire aşkı, tam bir "Gönüller bir olunca samanlık seyran olur" dozunda. Sırtında bir denkle trenden inmek ve kondüktörün gösterdiği istasyondaki metruk bir vagondan, çiçeklerle bezenmiş bir ev yapmak... Samanlığı saraya dönüştürmek yani. Bu iki genç insanın aşkını bir çocuk yüreği bütünlüyor. Buraya baba oğul sevgisi yerleşmiş. Film Münire'den önce-Münire'den sonra diye ikiye tasnif edilebilir. Münire'li kısımda eşler ve onların aşkını bütünleyen bir çocuk, ikinci kısımda ise yüreği alıp götüren Münire kaybının ardından destansı bir baba evlat ilişkisi...
Film bitiyor, salondan çıkarken içinizde, günlerce saklayacağınız kocaman bir İmirzalıoğlu gülümsemesi kalıyor. Kocaman bir gülümseme, kocaman bir aşk, kocaman bir hüzün, veda, isyan ve her şeye rağmen umut kalıyor.
Filmden sonra...
Uzun Hikâye filmine gidin. Kaçırmayın. İçinizde güzellikler kalacak. Çocuğunuza, eşinize farklı sarılacaksınız.
Sonra içinizde oluşan kanaati dostlarınızla paylaşın.
Sonra Kutlu hikâyelerine yönelin, bir Kutlu külliyatı edinin ve okuyun.
Sonra Nurettin Topçu'nun "İsyan Ahlakı"nı okuyun. Evet, bizim gençlik yıllarımızda yaşadı ama fikir adamları ölmezler.
Kutlu dostumu, bunca güzel eseri için yürekten kutluyorum. Osman Sınav'ı, Kutlu dünyasına daldığı ve oradan nefis inciler çıkardığı için kutluyorum.
Ve filme güçlü oyunlarıyla katılan, her rolün hakkını veren oyuncuları kutluyorum. Bravo İmirzalıoğlu...


Yazarın Diğer Yazıları