ÇANKAYA’DA GÜL’EREK İNTİFADA

     Başbakan Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Türkiye gündemi yeni Başbakanın kim olacağı meselesine kilitlendi.
Beklendiği gibi Konya milletvekili, Dışişleri Bakanı, Sayın Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU Başbakan adayı olarak ilan edildi.
     Ak Parti, 27 Ağustos’ta yeni genel başkanını ve Başbakanı seçmek üzere kongreye gidiyor. Kuvvetle muhtemeldir ki, Sayın DAVUTOĞLU Ak Parti’nin  yeni genel başkanı ve yeni Başbakan olacak.
     Hemşehrim, komşum Sayın DAVUTOĞLU’nu tebrik ediyor, ilim adamlığı vasfı, bilge kişiliği, engin iç ve siyasi tecrübesi ile Milletimiz, İslam alemi, bölge ve insanlık için hayırlı hizmetler yapacağına ve başarılı olacağına inanıyorum.
     Sayın DAVUTOĞLU bir Anadolu insanı. Bizden birisi. Alçakgönüllü. Kendini devletin asli sahibi gören halka tepeden bakan klasik cumhuriyet aydınları gibi kasıntı ve elitist değil.
     Bitap düşmüş vaziyette seçim çalışmalarından dönerken davetimi kırmadı.  Geçtiğimiz Ramazan Bayramında eşleri hanımefendiyle birlikte evimi şereflendirdi. Kendisini tanımakta zorlanan yaşlı kayınpederime “komşunuz Ahmet” diyerek kendini tanıtma alçakgönüllülüğünü ve inceliğini gösterdi.  
     Halktan olan, halkını anlayan bir yöneticinin başarılı olmadığına tarih şahit olmamıştır.
     Ancak; Ak Parti gerek yerel seçimlerde, gerekse Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Milletin iradesi ve teveccühü ile büyük siyasi başarılar kazanmışken Gül çiftinin açıklamaları herkesi şaşırttı. Bu açıklamalar, seçimi kaybeden ve sessizliğe bürünen muhalefet cephesinin yüzlerine kan, dillerine derman getirdi.
    Gül çiftinin neler yaşadığını, hangi olayların onları üzdüğünü bilemem. Yaşadıklarında ve onları üzen olaylarda haklılık payları da olabilir. Ancak; devlet yöneticilerinin ve eşlerinin hisleri, üzüntü ve kırgınlıkları ile değil, akl-ı selimle hareket etmek gibi ağır tarihi mecburiyetleri vardır. Müslüman kanı oluk oluk akarken ağzı dolu kan olsa da Hayrünnisa Sultan’ın bir Cumhurbaşkanı eşi olarak “Asıl intifadayı ben başlatacağım” demeye hakkı yok, ama susmak, birlik ve beraberliği korumak gibi ağır siyasi ve tarihi sorumlulukları vardır.
     Belki bu ağır sorumluluk, Allah’ın onlara lütfettiği makamın ve onun nimetlerinin karşılığıdır.
     Sayın Abdullah GÜL’ün  aynı tonla konuşması , zerafetine yakışmamıştır.
     Cumhurbaşkanı olma imkanını varken “adayımız kardeşim Abdullah GÜL’dür” diyen kardeşi Erdoğan’ın sesi umarım vicdanında ve kulaklarında yankılanıyordur.
     367 krizinden sonra kendisini için değil, kardeşi Abdullah GÜL’ün Cumhurbaşkanı olması için  Erdoğan’ın mücadelesini unutmamak kardeşlik hukukunun ve ahde vefanın gereğidir.
     Umarım ki bu fevri çıkış kadın duygusallığı ile yapılmış bir anlık hata olarak kalır.
     Umarım ki Ak parti zafer sarhoşluğuna kapılmaz.
     Hürrem Sultan’ın bu sorumluluğu taşıyamaması, Kanuni’nin yaşlılığı nedeniyle buna engel olamaması Osmanlı’ya en güçlü döneminde ağır bedeller ödetmiştir.
     Unutulmamalıdır ki; havaya atılan taşın en yükseğe çıktığı an, düşüşe de geçtiği andır.
     Bir başka deyişle zirvede kalmak zirveye çıkmaktan daha zordur.


Yazarın Diğer Yazıları